Dünün despotları, bu
tür yöntemlere sıklıkla başvurulmasının dünyada şık karşılanmayacağını hesap
ettiklerinden olsa gerek, birer toplum mühendisliği harikası olarak planladıkları
toplumsal kaos ve sosyal olayları da başarıyla kullanarak toplumu istedikleri yöne
yönlendirmeye ve topluma istedikleri şekli vermeye çalıştılar. Farklı düşünmekte
ya da Kemalist devletin makbul gördüğünün dışında bir yaşam tarzında
direneneler ise uygulanan baskı ve sistematik yıpratma kampanyaları ile ya bu
ülkede yaşayamaz hale getirildi ya da cebren hizaya girmek zorunda bırakıldılar.
27 Mayıs 1960, 12 Mart
1971, 12 Eylül 1980 askeri darbeleri, 1990’ların başında yaşanan karanlık
olaylar ve 28 Şubat 1997’de başlayan post-modern askeri darbe süreci ile toplum
ceberrut devlet için makbul olan en uygun kalıba sokulmak üzere orasından
burasından çekiştirilmeye, kalıba sığmamakta direnen kesimler ise her türlü
araç kullanılarak bastırılmaya ve yok edilmeye çabalandı. Bu yolda, ülkemizde nedense
hiç gün yüzü görmeyen insan hak ve özgürlükleri de feda edildi, göstermelik hukuk
da, yarım yamalak demokrasi de… Aynı yolda silah da kullanıldı, yargı da, medya
da, eğitim de…
2000’li yıllarda verilen kapsamlı bir demokratikleşme
mücadelesiyle tam bu tarz arkaik toplum mühendisliği çabalarından kurtulduk
derken, bu sefer de aynı şey başka aktörlerin elinde bir başka şekil ve bir
başka kılıfla karşımıza çıkıverdi. Dünün toplum mühendisleri devletin baskıcı
ağırlığını ve kamunun tüm imkanlarını kullanarak toplumu Atatürk ilke ve
devrimleri çerçevesinde bir kalıba sokmaya çalışıyordu. Bugünün toplum
mühendisleri ise yine aşağı yukarı aynı yöntemleri ve yine aşağı yukarı aynı araçları
kullanarak, sanki başka türlüsü hiç olamazmışçasına benimsedikleri kendi yaşam
tarzlarını empoze etmeye çalışıyorlar.
Hatırlanacağı gibi toplumdaki
farklılıklara alabildiğine tahammülsüz dünün Kemalist muktedirleri işi iyice despotluğa
vardırarak “laik”, “sünni”, “Türk” (kısaca LAST) denkleminde bir millet yaratmaya
çabalıyordu. Bunun dışındaki her unsuru propagandayla ya da sistematik endoktrinasyon
faaliyetleriyle asimile ederek ve hatta daha da ileri gidip zorla eritmeye, yok
etmeye gayret gösteriyorlardı.
Siz bu despotların toplum
mühendisliği için kendilerine uygun gördükleri kimliklerin laiklik, Sünnilik ve
Türklük olduğuna sakın aldanmayın. Çünkü dünün despotlarının tercih ettiği
laiklik o bildiğiniz evrensel anlamda insanların inançlarına saygılı, inanç
özgürlüklerinin alanını genişleten veya dinsel alanı kendi haline bırakan bir
laiklik anlayışı değildi. Tam tersine dini alanı tamamen devlet denetimi altına
alan, baskıcı, kısıtlayıcı, dışlayıcı,
müdahaleci, tanımlayıcı, ayrıştırıcı bir anlayıştı ki, sanırım bu despotik anlayışa
“laiklik” demek “gerçek laikliğe” yapılabilecek en büyük haksızlık olurdu.
Aslına bakarsanız Sünnilik
de dünün despotlarının pek umurlarında değildi. Nasıl ki sözde laikliği
istismar ederek dindar Müslümanlara karşı büyük bir baskı kurdularsa, Sünniliği
de başka inanç ve mezhep mensupları üzerinde baskı kurmakta kullanabilecekleri
işe yarayışlı bir araç olarak gördüler hep. Bir taraftan hem Sünni İslam’ı kafalarına
göre tanımlayıp, denetim altına almaya çalışarak arzu ettikleri bir kalıba
sokmaya çabaladılar, diğer taraftan da Alevilere ve gayr-i Müslimlere karşı
çoğunluktaki Sünni İslam’ı ve Sünni Müslümanları pervasızca araçsallaştırdılar.
Bu konuda da eğitim alanı kadar mevcut haliyle hiçbir gerçek demokratik laik
sistemde yeri olamayacak bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ve
emrindeki on binlerce resmi imamı sonuna kadar kullandılar.
Dünün despotlarının
Türklüğü ise ancak Kürtlük ve diğer Türk ya da Müslüman olmayan
vatandaşlarımıza karşı bir resmi kimlik ve ideoloji olarak anlam ve önem
kazanmaktaydı. Bin yıldır farklılıklara saygı, hoşgörü ve çoğulculukla
harmanlanmış Anadolu Müslümanlığından farklı görülemeyecek olan Türklük, içerisi
bu güzel hasletlerden iyice boşaltılarak farklılıklara saygısız, onları ötekileştiren,
düşmanlaştıran, dışlayan ve baskılayan faşizan bir ırkçılığa temel haline
getirilmişti.
Tüm bunların, her biri
birbirinden tatsız hatıralar olarak, büyük ölçüde geride kaldığını söylemeyi ne
çok isterdim. Ama ne yazık ki, söyleyemeyeceğim. Çünkü geçmişin despotik toplum
mühendisliğinin kalıntısı olan sorunların önemli bir kısmı hala devam ediyor. Tüm
iyileştirme çabalarına rağmen Kürt sorunu, Alevi sorunu, gayr-i Müslim
vatandaşlarımızın sorunları ve hatta önemli ölçüde başörtülü kadınlarımızın
sorunları bu ülkede yaşayanların hayatlarının acı veren birer parçaları olmayı
sürdürüyor.
Ne hazindir ki,
geçmişteki toplum mühendisliği çabalarının berbat sonuçları henüz tamamen
ortadan kaldırılamadan yeni tarz bir toplum mühendisliğinin tüm ağır işaretleri
ve belirtileri görülmeye başladı. Kemalistlerin topluma yeni bir şekil vermek
için kullandıkları tüm araçları ve yöntemleri olduğu gibi benimseyen yeni
toplum mühendislerimiz şimdi kafalarındaki o ideal toplumu harıl harıl inşa
etmekle meşguller. Eski toplum mühendisleri Kemalist bir toplum yaratmaya çaba
harcarken, ne demokrasiyi ne de gerçek laikliği içlerine hala tam sindirememiş,
farklılıklara saygı kültürünü ise teğet geçmiş olan bugünün toplum mühendisleri
de toplumu baskılarla kendilerine göre dizayn etmenin peşine düşmüş durumdalar.
Eğitim alanında hiçbir
kesimin beklentilerine kulak asmaksızın bir oldu-bittiyle gerçekleştirdikleri garip
değişiklikler, devlet eliyle “dindar nesil” yaratma arayışları, en siyasi konularda
bile kendi dini anlayışlarının dışında başka hiçbir referans kabul etmemeleri, en
hassas dini mevzuları bile siyasi kazanımlar için istismar etmekten
çekinmemeleri, kamu imkanlarını seferber ederek yetiştirmeye çalıştıkları yeni
nesilleri ve yeniden şekillendirmeye çabaladıkları toplumu kendi siyasetlerinin
neferleri haline getirme girişimleri, azıcık bile farklı yaklaşımları olan her
türlü sivil toplum hareketini düşman belleyip yok etmeye çalışmaları, adeta dünyanın
en olağan işini yapıyormuşçasına insanların özel hayatına müdahale etme hakkını bile kendilerinde
görmeleri ve daha niceleri...
Ne kadar farkındasınız
bilmem ama işte bunlar hep toplum mühendisliği… İçeriği ve amacı değişse de
maalesef dün de vardı, bugün de…
English: http://todayszaman.com/columnist/bulent-kenes-330865-social-engineering.html
English: http://todayszaman.com/columnist/bulent-kenes-330865-social-engineering.html
Goremeyen gozlere sifa olmasi umudu ile. Elinize saglik
YanıtlaSilAllah senin gibi milletin parasını duasını alıp ihanet edenlerin bunumdan getirsin!
YanıtlaSil