12 Kasım 2013 Salı

Temsil ve “özgül ağırlık”


Liberal kimliğiyle bilinen Mehmet Altan, pazartesi akşamı Mehtap TV’de gündemdeki son gelişmelerle birlikte öğrenci evleri konusunun da tartışıldığı “Akıl Defteri” programında “AKP’nin 327 milletvekili nerede?” diye soruyordu.
Mehmet Altan, bu basit soruyu sormakta elbette haklıydı. Herkesin canını ağzına getiren veya tam tersine büyük umutlara gark eden onca sıcak konu tartışılırken sahi AKP’nin varlıklarıyla övündüğü 327 milletvekilinin varlığını vatandaşlar olarak neden hiç hissedemiyoruz? AKP milletvekillerinin varlığını hissedemediğimiz gibi diğer partilerin vekillerinin de liderlerinin belirlediğinin dışında seslerinin çıktığına neden şahit olamıyoruz? Başta iktidar partisi AKP yönetimi olmak üzere bu sorunun cevabı üzerinde herkesin ciddi ciddi düşünmesi lazım gelmez mi?
Sorun, demokratik yollardan ya da herhangi bir şekilde siyasi partilerin başına geçen liderlere muazzam yetkiler veren Siyasi Partiler Yasası’ndan mı kaynaklanıyor? Yoksa Türkiye’nin pederşahi otoriter siyasi kültüründen mi? Acaba, liderlerin başlarında bulundukları siyasi partileri tek adam otoriterliği içerisinde yönetmekten haz almalarının da önemli bir rolü yok mudur bu problemin oluşmasında?
Nüfusu 75 milyona dayanan Türkiye’de son seçimlerde 50 milyon 200 bin civarında seçmen oy kullandı. Seçmen sayısını esas alacak olursak Meclis’te 550 milletvekilinden her birinin ortalama 92.000 civarında seçmeni temsil ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Şayet Meclis sadece seçmenleri değil tüm milleti temsil eden bir organ olarak değerlendirilecek olursa, ki öyle, her milletvekilinin temsil payına düşen vatandaş sayısı ise 136 bini aşıyor.
Soru basit: Bu kadar yüksek sayıdaki seçmen ya da insanı temsil eden milletvekillerinin sesi neden hiç duyulmuyor? Neden milletin kaderini çok yakından ilgilendiren en kritik konularda bile varlıkları bir nebze olsun hissedilmiyor? Varlıkları fark edilmeyen vekiller aslında yokluklarının da fark edilmeyeceği şartları kendi elleriyle inşa etmiş olmuyorlar mı? Mesela AKP’nin 327 vekilinin hepsi mi her konuda liderleri gibi düşünüyor? Parti başkanı ve başbakan başta olmak üzere parti yönetiminin fikirleri ile kendi fikirleri arasında hiç mi nüans yok? Parti liderliğinin aldığı tüm kararların, benimsediği söylem ve politikaların altına hep mi gönül rahatlığıyla imzalarını atıyorlar? Vicdanları rahatsa elbette sorun yok. Değilse neden sesleri hiç duyulmuyor? Hemen belirteyim ki aynı sorular muhalefet partilerinden CHP’nin 134, MHP’nin 52, BDP’nin 26 milletvekili için de geçerli.
Söz BDP’ye gelmişken, bir süre önce bazı BDP’li vekillerin Kürt sorununun çözümü sürecinde PKK ve Öcalan’dan bağımsız hareket edemeyeceklerine vurgu için “İrademiz İmralı’dır, Öcalan’dır” şeklindeki sözleri duyulduğunda herkes çok şaşırmıştı. Nasıl olurdu da Kürt vatandaşlarımızın oyuyla ve onları temsilen Meclis’e gelmiş milletvekilleri iradelerinin bir hükümlü terörist lidere ait olduğunu söyleyebilirdi? Halkın verdiği oyların hiç mi kıymeti yoktu? Bunlar elbette ki makul sorulardı. Ama, parti içi demokrasi konusunda genel tabloya baktığımızda asıl BDP’li vekillerin bu tavrına şaşıranlara şaşırmak lazımdı belki. BDP’li vekillere şaşıralım şaşırmaya ama diğer siyasi partilerde durum ne kadar farklıydı ki? Tek ama tek önemli fark BDP’lilerin iradesinin hükümlü bir terörist liderin elinde olması, diğerlerinin ise parti liderlerinin elinde olması değil miydi?
Meclis’e gelen milletvekillerinin partilerinin adayları ya da bağımsız adaylar olarak seçimlerde yarışan 7 bin 695 aday arasından seçilmeleri elbette ki doldurdukları sandalyelerin demokratik meşruiyetlerini temin etmeye yeter. Ama o sandalyeye oturduktan sonraki rolleri talimat gelince parmak kaldırıp, talimat gelince parmak indirmekten mi ibarettir? Egemenlik hakkını doğrudan kullanamadığı için vatandaşların kendilerini temsilen yetkilendirdiği vekillerin bu sorumluluğun gereğini yeterince yerine getirdiklerini söyleyebilir miyiz?
Mesela, Kürt sorununun çözümü sürecindeki tartışmaların birincil muhatabı durumundaki Kürt kökenli vekiller bu sorumluluğu ne kadar taşıyorlar? Seçmenlerinin verdiği yetkilerin ne kadarını kullanabiliyorlar? Kürt kökenli ya da Kürtleri temsil eden BDP’nin 26 milletvekilinin adlarını sanırım bilmeyen yoktur. Peki, AKP içerisindeki yine Kürt olan ya da seçim bölgelerinden dolayı Kürt seçmenleri temsil eden AKP’deki 70 civarındaki Kürt vekilin Kürt sorununun çözümü sürecinde ne düşündüklerini duyanınız, bileniniz var mı? Soruyu daha da basitleştirip genelleyeyim isterseniz: Bu vekillerin kim olduğunu bileniniz var mı? Elbette ki, bilmeniz zor ve bunun kabahati size ait değil. Çünkü AKP’nin Kürt kökenli bazı vekilleri bu konuda fikirlerini söylemeye azıcık tevessül edecek olduklarında AKP lideri Erdoğan’ın “Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı” tehdidiyle anında bin pişman edilmemişler miydi? Ondan sonra da Kürt kimlikli AKP milletvekilleri tam bir sessizliğe bürünmemişler miydi?
Hal böyle olunca öğrenci evleri konusunda başlayan tartışmalarda haklı ya da haksız sebeplerle Başbakan Erdoğan’la fikir ayrılığına düşen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, maruz kaldığı muameleye isyan ederek dile getirdiği sitemler, çok tuhaf bir şekilde, dünyanın en normal sözleri gibi kabul gördü. Oysa Arınç’ın “Ben sadece bakan değilim. Benim aynı zamanda özgül ağırlığım var ve bu özgül ağırlığım başkalarından farklıdır. Ben çok şeyi temsil ediyorum. Benim yıpranmamam, hiçe sayılmamam lazım,” sözleri bir tepki olduğu kadar aslında çok vahim bir durumun da tespitiydi.
Bu sözleriyle Arınç, zımnen, hem kabinenin diğer üyelerinin hem de belki partinin diğer milletvekillerinin “özgül ağırlıkları” olmadığını yani kendi varlıklarıyla bir değer taşımadıklarını da söylemiş olmuyor muydu? Arınç’ın bu sözleri kıymetliydi çünkü aslında gerçeklikte karşılığı olan çok vahim bir duruma çok güçlü bir şekilde işaret ediyordu.
Nüfusu kalabalık ülkelerde demokrasiler mecburiyetlerden dolayı temsile dayalı rejimlerdir. Sorun ise kimin ne kadar temsil edildiğiyle ilgilidir. Türkiye örneğine baktığımızda, çok aşırı temsil (over representation) ile düşük temsilin (under representation) iç içe geçtiğini görüyoruz. Özellikle iktidar partisinde, Arınç’ın ifadesiyle söyleyecek olursak, “özgül ağırlığı” olan vekil sayısının yok denecek kadar az olması, diğer partilerde de durumun bundan çok farklı olmaması temsilde eşitlik ve adalet sorununu ciddi bir mevzu olarak önümüze koyuyor.
İşi biraz karikatürize edecek olursak, bazı kişiler Meclis’te millettin toplamından daha fazla temsil ediliyorlar da diyebiliriz. Şöyle ki, AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan Meclis’te 327 vekille, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 134 vekille, MHP lideri Devlet Bahçeli 52 vekille temsil ediliyor. Halk ve halkın yetkilendirdiği vekiller bu vahim durumdan şikâyet etmiyorlarsa liderler neden şikâyet etsinler ki!

English: http://todayszaman.com/columnist/bulent-kenes-331269-representation-and-having-weight.html

1 yorum:

  1. fethullah gülen de bütün cemaatin toplamından fazla ediyor. devlet bahçeliye mi takıldınız yani?

    YanıtlaSil