Liberal
kimliğiyle bilinen Mehmet Altan, pazartesi akşamı Mehtap TV’de gündemdeki son
gelişmelerle birlikte öğrenci evleri konusunun da tartışıldığı “Akıl Defteri”
programında “AKP’nin 327 milletvekili nerede?” diye soruyordu.
Mehmet
Altan, bu basit soruyu sormakta elbette haklıydı. Herkesin canını ağzına
getiren veya tam tersine büyük umutlara gark eden onca sıcak konu tartışılırken
sahi AKP’nin varlıklarıyla övündüğü 327 milletvekilinin varlığını vatandaşlar
olarak neden hiç hissedemiyoruz? AKP milletvekillerinin varlığını
hissedemediğimiz gibi diğer partilerin vekillerinin de liderlerinin
belirlediğinin dışında seslerinin çıktığına neden şahit olamıyoruz? Başta iktidar
partisi AKP yönetimi olmak üzere bu sorunun cevabı üzerinde herkesin ciddi ciddi
düşünmesi lazım gelmez mi?
Sorun,
demokratik yollardan ya da herhangi bir şekilde siyasi partilerin başına geçen
liderlere muazzam yetkiler veren Siyasi Partiler Yasası’ndan mı kaynaklanıyor?
Yoksa Türkiye’nin pederşahi otoriter siyasi kültüründen mi? Acaba, liderlerin başlarında
bulundukları siyasi partileri tek adam otoriterliği içerisinde yönetmekten haz
almalarının da önemli bir rolü yok mudur bu problemin oluşmasında?
Nüfusu
75 milyona dayanan Türkiye’de son seçimlerde 50 milyon 200 bin civarında seçmen
oy kullandı. Seçmen sayısını esas alacak olursak Meclis’te 550 milletvekilinden
her birinin ortalama 92.000 civarında seçmeni temsil ettiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz. Şayet Meclis sadece seçmenleri değil tüm milleti temsil eden
bir organ olarak değerlendirilecek olursa, ki öyle, her milletvekilinin temsil
payına düşen vatandaş sayısı ise 136 bini aşıyor.
Soru
basit: Bu kadar yüksek sayıdaki seçmen ya da insanı temsil eden
milletvekillerinin sesi neden hiç duyulmuyor? Neden milletin kaderini çok
yakından ilgilendiren en kritik konularda bile varlıkları bir nebze olsun hissedilmiyor?
Varlıkları fark edilmeyen vekiller aslında yokluklarının da fark edilmeyeceği
şartları kendi elleriyle inşa etmiş olmuyorlar mı? Mesela AKP’nin 327 vekilinin
hepsi mi her konuda liderleri gibi düşünüyor? Parti başkanı ve başbakan başta
olmak üzere parti yönetiminin fikirleri ile kendi fikirleri arasında hiç mi
nüans yok? Parti liderliğinin aldığı tüm kararların, benimsediği söylem ve
politikaların altına hep mi gönül rahatlığıyla imzalarını atıyorlar? Vicdanları
rahatsa elbette sorun yok. Değilse neden sesleri hiç duyulmuyor? Hemen
belirteyim ki aynı sorular muhalefet partilerinden CHP’nin 134, MHP’nin 52, BDP’nin
26 milletvekili için de geçerli.
Söz
BDP’ye gelmişken, bir süre önce bazı BDP’li vekillerin Kürt sorununun çözümü sürecinde
PKK ve Öcalan’dan bağımsız hareket edemeyeceklerine vurgu için “İrademiz İmralı’dır,
Öcalan’dır” şeklindeki sözleri duyulduğunda herkes çok şaşırmıştı. Nasıl olurdu
da Kürt vatandaşlarımızın oyuyla ve onları temsilen Meclis’e gelmiş
milletvekilleri iradelerinin bir hükümlü terörist lidere ait olduğunu
söyleyebilirdi? Halkın verdiği oyların hiç mi kıymeti yoktu? Bunlar elbette ki
makul sorulardı. Ama, parti içi demokrasi konusunda genel tabloya baktığımızda asıl
BDP’li vekillerin bu tavrına şaşıranlara şaşırmak lazımdı belki. BDP’li
vekillere şaşıralım şaşırmaya ama diğer siyasi partilerde durum ne kadar
farklıydı ki? Tek ama tek önemli fark BDP’lilerin iradesinin hükümlü bir
terörist liderin elinde olması, diğerlerinin ise parti liderlerinin elinde
olması değil miydi?
Meclis’e
gelen milletvekillerinin partilerinin adayları ya da bağımsız adaylar olarak
seçimlerde yarışan 7 bin 695 aday arasından seçilmeleri elbette ki
doldurdukları sandalyelerin demokratik meşruiyetlerini temin etmeye yeter. Ama
o sandalyeye oturduktan sonraki rolleri talimat gelince parmak kaldırıp,
talimat gelince parmak indirmekten mi ibarettir? Egemenlik hakkını doğrudan kullanamadığı
için vatandaşların kendilerini temsilen yetkilendirdiği vekillerin bu
sorumluluğun gereğini yeterince yerine getirdiklerini söyleyebilir miyiz?
Mesela,
Kürt sorununun çözümü sürecindeki tartışmaların birincil muhatabı durumundaki
Kürt kökenli vekiller bu sorumluluğu ne kadar taşıyorlar? Seçmenlerinin verdiği
yetkilerin ne kadarını kullanabiliyorlar? Kürt kökenli ya da Kürtleri temsil
eden BDP’nin 26 milletvekilinin adlarını sanırım bilmeyen yoktur. Peki, AKP
içerisindeki yine Kürt olan ya da seçim bölgelerinden dolayı Kürt seçmenleri
temsil eden AKP’deki 70 civarındaki Kürt vekilin Kürt sorununun çözümü
sürecinde ne düşündüklerini duyanınız, bileniniz var mı? Soruyu daha da basitleştirip
genelleyeyim isterseniz: Bu vekillerin kim olduğunu bileniniz var mı? Elbette
ki, bilmeniz zor ve bunun kabahati size ait değil. Çünkü AKP’nin Kürt kökenli
bazı vekilleri bu konuda fikirlerini söylemeye azıcık tevessül edecek olduklarında
AKP lideri Erdoğan’ın “Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı” tehdidiyle
anında bin pişman edilmemişler miydi? Ondan sonra da Kürt kimlikli AKP
milletvekilleri tam bir sessizliğe bürünmemişler miydi?
Hal
böyle olunca öğrenci evleri konusunda başlayan tartışmalarda haklı ya da haksız
sebeplerle Başbakan Erdoğan’la fikir ayrılığına düşen Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın, maruz kaldığı muameleye isyan ederek dile getirdiği sitemler, çok
tuhaf bir şekilde, dünyanın en normal sözleri gibi kabul gördü. Oysa Arınç’ın “Ben
sadece bakan değilim. Benim aynı zamanda özgül ağırlığım var ve bu özgül
ağırlığım başkalarından farklıdır. Ben çok şeyi temsil ediyorum. Benim yıpranmamam,
hiçe sayılmamam lazım,” sözleri bir tepki olduğu kadar aslında çok vahim bir
durumun da tespitiydi.
Bu
sözleriyle Arınç, zımnen, hem kabinenin diğer üyelerinin hem de belki partinin
diğer milletvekillerinin “özgül ağırlıkları” olmadığını yani kendi varlıklarıyla
bir değer taşımadıklarını da söylemiş olmuyor muydu? Arınç’ın bu sözleri
kıymetliydi çünkü aslında gerçeklikte karşılığı olan çok vahim bir duruma çok
güçlü bir şekilde işaret ediyordu.
Nüfusu
kalabalık ülkelerde demokrasiler mecburiyetlerden dolayı temsile dayalı rejimlerdir.
Sorun ise kimin ne kadar temsil edildiğiyle ilgilidir. Türkiye örneğine
baktığımızda, çok aşırı temsil (over representation) ile düşük temsilin (under
representation) iç içe geçtiğini görüyoruz. Özellikle iktidar partisinde, Arınç’ın
ifadesiyle söyleyecek olursak, “özgül ağırlığı” olan vekil sayısının yok
denecek kadar az olması, diğer partilerde de durumun bundan çok farklı olmaması
temsilde eşitlik ve adalet sorununu ciddi bir mevzu olarak önümüze koyuyor.
İşi
biraz karikatürize edecek olursak, bazı kişiler Meclis’te millettin toplamından
daha fazla temsil ediliyorlar da diyebiliriz. Şöyle ki, AKP lideri Recep Tayyip
Erdoğan Meclis’te 327 vekille, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 134 vekille, MHP
lideri Devlet Bahçeli 52 vekille temsil ediliyor. Halk ve halkın
yetkilendirdiği vekiller bu vahim durumdan şikâyet etmiyorlarsa liderler neden
şikâyet etsinler ki!
English: http://todayszaman.com/columnist/bulent-kenes-331269-representation-and-having-weight.html
fethullah gülen de bütün cemaatin toplamından fazla ediyor. devlet bahçeliye mi takıldınız yani?
YanıtlaSil