On iki gündür Türkiye
gündemini domine eden dershaneler tartışmasından geriye kalan tek şey dershaneleri
kapatmak konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kesin kararlı olduğu.
Dershanelerin eğitim, pedagoji, fırsat eşitliği ve topluma olan katkılarına
dair hiçbir argumanın Başbakan Erdoğan nezdinde bir kıymetinin olmadığını da bu
süreçte anlamış olduk. Tıpkı, devlet zoruyla kapatma iradesinin teşebbüs hürriyetine,
temel hak ve özgürlükler ile hukuka aykırılığına dair görüşlere hiç mi hiç
kıymet vermediği gibi.
Adeta bir milli felaket
görüntüsü veren eğitim sistemindeki devasa sorunların doğal sonucu olan talepleri
karşılamak üzere piyasanın ürettiği bir çözüm niteliğindeki dershanelerin boşaltacağı
alanın nasıl ve neyle doldurulacağına dair henüz ortaya net bir fotoğraf çıkmış
değil. Gazete manşetlerinde yer alan halkın haklı endişe ve uyarılarına bakarak
anında polemikçi ve demagojik bir karşı söyleme sapan Başbakan ve Milli Eğitim
Bakanı’nın bu tarzından anlaşılıyor ki, yola eğitim sistemindeki aksaklıkları
gidermek üzere değil, eğitim merkezli bir sivil hareket olarak dershane
sektöründe yüzde 25’lik paya sahip olan Hizmet Hareketi’ne darbe indirmek niyetiyle
çıkılmış. En azından toplumun büyük kesiminin algısı tam olarak bu.
Bu yüzdendir ki, hem
başbakan hem de bakan sürekli olarak yeni şeyler söylemek durumunda kalıyor. Üstelik
bir dedikleri ötekisini tutmuyor. Özel okula, açık liseye dönüştürme tekliflerinden
sonra dün de gazetelerde Eğitim Bakanı’nın kapatılacak dershanelerin halk
eğitim merkezlerine dönüştürülmesine dair dahiyane teklifleri yer alıyordu. Hükümet
sanırım bu “dönüştürme” işini fazlasıyla ciddiye aldı. İşi dershanecilik olan
insanları, öğretmenleri “neye dönüştürmek istersen, ona dönüşebiliyorlar” gibi
görmeye başladı.
Sosyal medyada yer aldı
ama belli ki “dershanelerden boşalacak binaların düğün salonu yapılması” yönündeki
muzip teklif henüz bakanın ve başbakanın gündemine girmedi. Oysa bu teklifin
gündemlerine hemen girmesi beklenebilirdi. Öğrenciyken evlenmek isteyenler için
evlilik teşviki bile veren hükümetimiz, her birinden en az 3 çocuk beklediği
çiftlerin düğünleri için dershaneleri neden düğün salonlarına dönüştürmesin ki!
Öte yandan hükümet, en
başta yapması gerekeni şimdilerde yapıyormuş gibi yapmanın acıklı bir telaşı
içerisinde de görünüyor. Konunun taraflarıyla en başta yapması gereken
istişareleri kerhen yapmaya çalışıyor. Bu istişare görüntülü toplantılarda dershaneler
yoluyla hizmet veren ve hizmet alan toplum kesimlerini oturup dinlemek yerine,
hali hazırda alınmış haksız bir karara tarafları cebren ikna etmeye çabalıyor. Aslında
bu yapılanı “çabalamak” olarak değerlendirmek biraz fazla kibar oluyor. Resmen
haksız ve hukuksuz bir idam fermanı veren hükümet ölüm hükmünü çoktan verdiği
sektörün aktörlerine kendilerini, eğitim sektörünü ve toplumu bekleyen
kaçınılmaz akıbet konusunda seslerini çıkarmamaya ve kaderlerine razı olmaya
ikna etmek için uğraşıyor.
Ancak, yüzlerce soru ve
şüphenin havalarda uçuştuğu bir ortamda insanları haksız ve “ben yaptım oldu”
tarzı dayatmacı bir kapatma kararına ikna etmek pek kolay gözükmüyor. Bence Sayın
Başbakan ve ilgili bakanlık beyhude yorulmasın. Ülkeyi getirdikleri dayatmacı
yönetim anlayışının gereğini samimiyetle yapsınlar ve hiç kimseyle görüşüyormuş
gibi yapmaksızın ne istiyorlarsa halka onu dikte etsinler. Takdir ederler ki bu
toplum rol kesmeleri, makyajları ve kılıfına uydurmaları yutmayacak kadar artık
olgunlaştı. Niyet belliyken, yapılmak istenen açık seçik belliyken ve karar
çoktan verilmişken sahi siz kimlerin aklıyla alay ediyorsunuz? Açık bir hata
var ortada ve insanları ikna edecek tek şeyin bu hatadan dönmek olduğunu
göremiyor musunuz? İnsanların da görmediğini mi zannediyorsunuz?
Oysa Zaman gazetesinin
pazartesi günü yayınladığı, bugüne kadar hükümet tarafından cevapsız bırakılan,
sorular dershaneler konusunda yapılmak istenenin ne büyük bir hata olduğunu herkese
göstermeye yeter. Zaman tek tek soruyor ama soruların cevabının ne olduğunu
bilen bulunmuyor. Belki de, kitleleri tatmin edebilecek hakiki ve samimi cevaplar
bulununcaya kadar bu soruları tekrarlamak gerekiyor. Biz de öyle yapalım ve
soruların sesinin yükselmesine biraz olsun katkı verelim. Mesela;
“Türkiye’de eğitimin
derslik, nitelik, öğretmen açığı ve uyuşturucu, alkol, şiddet gibi daha ciddi
sorunları varken ilk yapılacak iş dershaneleri kapatmak mı olmalıdır?
“Eğitim kalitesi
açısından devlet okulları arasında büyük bir uçurum var. Ancak öğrenciler standart
sınavlarda aynı soruları cevaplamak zorunda. Dershaneler kapatılınca ortaya
çıkacak “fırsat eşitsizliği” nasıl çözülecek?
“Maddi durumu iyi olan
aileler çocuklarını zaten koleje gönderiyor, özel ders aldırıyor. Çocuğunu
koleje gönderemeyen, özel ders aldıramayan aileler ne yapacak?
“Özel Dershaneler
Birliği açıkladı: 3 bin 858 dershaneden sadece yüzde 5’i dönüşüme uygun. Geriye
kalan yüzde 95’in ve buralarda istihdam edilen öğretmen ve diğer çalışanların
akıbeti ne olacak?
“Türkiye’de 250 binden
fazla öğretmen adayı atanmayı bekliyor. Devlet bu öğretmenleri atayamazken, 50
binden fazla dershane öğretmeni kamuya nasıl alınacak?
“Kamuya alınacak öğretmenler
hangi kıstaslara göre seçilecek? Dershane öğretmenleri de diğer öğretmen
adayları gibi neden sınavla değil de mülakatla alınacak?
“Başbakan Erdoğan,
sağlıkta olduğu gibi eğitimde de dönüşümün yapılacağını söylüyor. Sağlıkta
dönüşüm özel hastaneleri kapatarak mı başlamıştır?
“Özel okul kontenjanlarının
yüzde 40’ı bugün boş duruyor. Madem ki hükümet dönüşen dershanelere teşvik
vereceğini söylüyor, var olan özel okulları neden desteklemiyor?
“Çocuk başına sadece 1500
TL teşvik verileceği belirtiliyor. Dershaneler için 2000 TL’yi ödeyemeyen
aileler, ücretleri en az 15.000 TL olan özel okullara çocuklarını nasıl
gönderecek?
“Peki küçük yerleşim
yerlerinde ortaya çıkacak çarpıklık düşünüldü mü? Mesela, Muğla’nın 26 bin
nüfuslu Ortaca ilçesinde 4 dershanenin okula dönüştüğünü düşünelim. Ortaca’da
bu kadar kolej çalışabilir mi?
“İngilizce gibi yabancı
dil, müzik, resim kursları serbestken Türkçe, matematik, fizik kursu nasıl
yasak olacak? Bu durum Anayasa’nın “eşitlik” ilkesine aykırı olmayacak mı?
Başka bir iktidar da gelip Kur’an kurslarını kapatmaya kalkarsa ne olacak?
“Öte yandan, liseye ve
üniversiteye girişler sınavsız olursa çocuklar neye göre seçilecek? Okul not
ortalamaları baz alınacaksa okullarda şişirilmiş not sorununun önüne nasıl
geçilecek?
“Geçen yıl 1 milyon 857
bin öğrenci üniversite giriş sınavına girdi. Bunlardan yüzde 31’i mezun
öğrencilerden oluşuyordu. Dershaneler kapatılırsa açıkta kalmış mezunlar sınava
nasıl hazırlanacak?”
Elbette ki, bu konudaki
soruların sayısını daha da artırmak mümkündür. Ama biliyoruz ki Başbakan Erdoğan
soru sorulmasından ve hatta soru soranlardan pek hoşlanmıyor? Hoşlanmıyor diye
vahim bir gidişata dair endişelerin ifadesi olan bu hayati sorular sessiz ve cevapsız
mı bırakılacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder