26 Kasım 2013 Salı

Hükümetten cevap bekleyen sorular



On iki gündür Türkiye gündemini domine eden dershaneler tartışmasından geriye kalan tek şey dershaneleri kapatmak konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kesin kararlı olduğu. Dershanelerin eğitim, pedagoji, fırsat eşitliği ve topluma olan katkılarına dair hiçbir argumanın Başbakan Erdoğan nezdinde bir kıymetinin olmadığını da bu süreçte anlamış olduk. Tıpkı, devlet zoruyla kapatma iradesinin teşebbüs hürriyetine, temel hak ve özgürlükler ile hukuka aykırılığına dair görüşlere hiç mi hiç kıymet vermediği gibi.
Adeta bir milli felaket görüntüsü veren eğitim sistemindeki devasa sorunların doğal sonucu olan talepleri karşılamak üzere piyasanın ürettiği bir çözüm niteliğindeki dershanelerin boşaltacağı alanın nasıl ve neyle doldurulacağına dair henüz ortaya net bir fotoğraf çıkmış değil. Gazete manşetlerinde yer alan halkın haklı endişe ve uyarılarına bakarak anında polemikçi ve demagojik bir karşı söyleme sapan Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı’nın bu tarzından anlaşılıyor ki, yola eğitim sistemindeki aksaklıkları gidermek üzere değil, eğitim merkezli bir sivil hareket olarak dershane sektöründe yüzde 25’lik paya sahip olan Hizmet Hareketi’ne darbe indirmek niyetiyle çıkılmış. En azından toplumun büyük kesiminin algısı tam olarak bu.
Bu yüzdendir ki, hem başbakan hem de bakan sürekli olarak yeni şeyler söylemek durumunda kalıyor. Üstelik bir dedikleri ötekisini tutmuyor. Özel okula, açık liseye dönüştürme tekliflerinden sonra dün de gazetelerde Eğitim Bakanı’nın kapatılacak dershanelerin halk eğitim merkezlerine dönüştürülmesine dair dahiyane teklifleri yer alıyordu. Hükümet sanırım bu “dönüştürme” işini fazlasıyla ciddiye aldı. İşi dershanecilik olan insanları, öğretmenleri “neye dönüştürmek istersen, ona dönüşebiliyorlar” gibi görmeye başladı.
Sosyal medyada yer aldı ama belli ki “dershanelerden boşalacak binaların düğün salonu yapılması” yönündeki muzip teklif henüz bakanın ve başbakanın gündemine girmedi. Oysa bu teklifin gündemlerine hemen girmesi beklenebilirdi. Öğrenciyken evlenmek isteyenler için evlilik teşviki bile veren hükümetimiz, her birinden en az 3 çocuk beklediği çiftlerin düğünleri için dershaneleri neden düğün salonlarına dönüştürmesin ki!
Öte yandan hükümet, en başta yapması gerekeni şimdilerde yapıyormuş gibi yapmanın acıklı bir telaşı içerisinde de görünüyor. Konunun taraflarıyla en başta yapması gereken istişareleri kerhen yapmaya çalışıyor. Bu istişare görüntülü toplantılarda dershaneler yoluyla hizmet veren ve hizmet alan toplum kesimlerini oturup dinlemek yerine, hali hazırda alınmış haksız bir karara tarafları cebren ikna etmeye çabalıyor. Aslında bu yapılanı “çabalamak” olarak değerlendirmek biraz fazla kibar oluyor. Resmen haksız ve hukuksuz bir idam fermanı veren hükümet ölüm hükmünü çoktan verdiği sektörün aktörlerine kendilerini, eğitim sektörünü ve toplumu bekleyen kaçınılmaz akıbet konusunda seslerini çıkarmamaya ve kaderlerine razı olmaya ikna etmek için uğraşıyor.
Ancak, yüzlerce soru ve şüphenin havalarda uçuştuğu bir ortamda insanları haksız ve “ben yaptım oldu” tarzı dayatmacı bir kapatma kararına ikna etmek pek kolay gözükmüyor. Bence Sayın Başbakan ve ilgili bakanlık beyhude yorulmasın. Ülkeyi getirdikleri dayatmacı yönetim anlayışının gereğini samimiyetle yapsınlar ve hiç kimseyle görüşüyormuş gibi yapmaksızın ne istiyorlarsa halka onu dikte etsinler. Takdir ederler ki bu toplum rol kesmeleri, makyajları ve kılıfına uydurmaları yutmayacak kadar artık olgunlaştı. Niyet belliyken, yapılmak istenen açık seçik belliyken ve karar çoktan verilmişken sahi siz kimlerin aklıyla alay ediyorsunuz? Açık bir hata var ortada ve insanları ikna edecek tek şeyin bu hatadan dönmek olduğunu göremiyor musunuz? İnsanların da görmediğini mi zannediyorsunuz?
Oysa Zaman gazetesinin pazartesi günü yayınladığı, bugüne kadar hükümet tarafından cevapsız bırakılan, sorular dershaneler konusunda yapılmak istenenin ne büyük bir hata olduğunu herkese göstermeye yeter. Zaman tek tek soruyor ama soruların cevabının ne olduğunu bilen bulunmuyor. Belki de, kitleleri tatmin edebilecek hakiki ve samimi cevaplar bulununcaya kadar bu soruları tekrarlamak gerekiyor. Biz de öyle yapalım ve soruların sesinin yükselmesine biraz olsun katkı verelim. Mesela;
“Türkiye’de eğitimin derslik, nitelik, öğretmen açığı ve uyuşturucu, alkol, şiddet gibi daha ciddi sorunları varken ilk yapılacak iş dershaneleri kapatmak mı olmalıdır?
“Eğitim kalitesi açısından devlet okulları arasında büyük bir uçurum var. Ancak öğrenciler standart sınavlarda aynı soruları cevaplamak zorunda. Dershaneler kapatılınca ortaya çıkacak “fırsat eşitsizliği” nasıl çözülecek?
“Maddi durumu iyi olan aileler çocuklarını zaten koleje gönderiyor, özel ders aldırıyor. Çocuğunu koleje gönderemeyen, özel ders aldıramayan aileler ne yapacak?
“Özel Dershaneler Birliği açıkladı: 3 bin 858 dershaneden sadece yüzde 5’i dönüşüme uygun. Geriye kalan yüzde 95’in ve buralarda istihdam edilen öğretmen ve diğer çalışanların akıbeti ne olacak?
“Türkiye’de 250 binden fazla öğretmen adayı atanmayı bekliyor. Devlet bu öğretmenleri atayamazken, 50 binden fazla dershane öğretmeni kamuya nasıl alınacak?
“Kamuya alınacak öğretmenler hangi kıstaslara göre seçilecek? Dershane öğretmenleri de diğer öğretmen adayları gibi neden sınavla değil de mülakatla alınacak?
“Başbakan Erdoğan, sağlıkta olduğu gibi eğitimde de dönüşümün yapılacağını söylüyor. Sağlıkta dönüşüm özel hastaneleri kapatarak mı başlamıştır?
“Özel okul kontenjanlarının yüzde 40’ı bugün boş duruyor. Madem ki hükümet dönüşen dershanelere teşvik vereceğini söylüyor, var olan özel okulları neden desteklemiyor?
“Çocuk başına sadece 1500 TL teşvik verileceği belirtiliyor. Dershaneler için 2000 TL’yi ödeyemeyen aileler, ücretleri en az 15.000 TL olan özel okullara çocuklarını nasıl gönderecek?
“Peki küçük yerleşim yerlerinde ortaya çıkacak çarpıklık düşünüldü mü? Mesela, Muğla’nın 26 bin nüfuslu Ortaca ilçesinde 4 dershanenin okula dönüştüğünü düşünelim. Ortaca’da bu kadar kolej çalışabilir mi?
“İngilizce gibi yabancı dil, müzik, resim kursları serbestken Türkçe, matematik, fizik kursu nasıl yasak olacak? Bu durum Anayasa’nın “eşitlik” ilkesine aykırı olmayacak mı? Başka bir iktidar da gelip Kur’an kurslarını kapatmaya kalkarsa ne olacak?
“Öte yandan, liseye ve üniversiteye girişler sınavsız olursa çocuklar neye göre seçilecek? Okul not ortalamaları baz alınacaksa okullarda şişirilmiş not sorununun önüne nasıl geçilecek?
“Geçen yıl 1 milyon 857 bin öğrenci üniversite giriş sınavına girdi. Bunlardan yüzde 31’i mezun öğrencilerden oluşuyordu. Dershaneler kapatılırsa açıkta kalmış mezunlar sınava nasıl hazırlanacak?”
Elbette ki, bu konudaki soruların sayısını daha da artırmak mümkündür. Ama biliyoruz ki Başbakan Erdoğan soru sorulmasından ve hatta soru soranlardan pek hoşlanmıyor? Hoşlanmıyor diye vahim bir gidişata dair endişelerin ifadesi olan bu hayati sorular sessiz ve cevapsız mı bırakılacak?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder