15 Kasım 2013 Cuma

İbn Haldun’dan günümüz liderlerine siyaset dersleri


Not: Bu yazı 2 Ağustos 2012 tarihinde Today's Zaman'da yayınlanmıştır...

Geçen yazımızda Türk devlet geleneğinde önemli yeri bulunan Nizamü’l-mülk’ün Siyasetname adlı eserinden bugünün liderlerine bazı tavsiyeler çıkarmıştım. Bugünkü yazımda ise devletlerin ya da iktidarların da tıpkı canlı organizmalar gibi doğum, gelişme, duraklama ve ölüm evreleri olduğunu savunan İbn Haldun’un siyasi liderler sınıfına verdiği derslerden bahsedeceğim.
“Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşü” kitabının yazarı Paul Kennedy’den 700 yıl, kuvvetler ayrımı ilkesiyle anılan Baron de La Brède et de Montesquieu’den 300 yıl önce kaleme aldığı Mukkaddime isimli kapsamlı eserinde geçerliliğini bugün bile koruyan sosyo-politik tezler geliştiren İbni Haldun, sosyoloji biliminin ilk ve asıl kurucu babasıdır. Gerçek adı Abdurrahman b. Muhammed b. Ebu Bekr Muhammed b. Hasan olan, Tunus’ta doğan ve 1332-1406 yılları arasında yaşayan İbni Haldun’un Mukkadime isimli eserindeki tarih üstü yaklaşımlardan bugün de dersler almak mümkün. Mesela Mukkadime’nin Birinci Kitap’ında İbn Haldun, sağlıklı istihbarata dayanmayan siyasi kararların bir devleti ya da iktidarı nasıl bir yıkıma götürebileceğini dönemler üstü bir dille anlatıyor.
Şimdi biz susalım ve tarihin tecrübe imbiğinden geçerek geçerliliği onlarca, yüzlerce kez ispatlanmış İbni Haldun’un bu konudaki sözlerine kulak verelim:
“Yalan ve uydurma, tabii olarak, haberlerin (lütfen istihbarat ve bilgi şeklinde okuyun) kapısını çalar. Haberlere yalan karışır. Haberlere yalanlar karışmasını icab ettiren sebepler vardır. Fikir ve mezheplere (ideolojilere) taraftarlık bu sebeplerden birini teşkil eder. Çünkü insan nefsen, haberleri işittiği ve kabul ettiği vakitlerde itidal halinde bulunur ise, haberi hakkıyla inceler ve doğrusunu yalanından ayırt edip haberin doğruluğu açık bir suretle belli oluncaya kadar düşünür. Bir fikre, mezhebe veya inanca taraftarlık karışır ise, insan ilk ağızda kendisine uygun olan haberleri kabul eder. Bir fikir ve mezhebe meyil ve taraftarlık, insanın dikkatle düşünerek haberi (istihbaratı) tenkid gözünden geçirmesine ve incelemesine mani olur. Yalanı kabul ve nakleder.
“Haberlere yalan karışmasını icab ettiren sebeplerin diğer biri de, haberleri nakil ve rivayet edenlere mutlak inanmaktır. Bir haberin yalan veya doğru olduğunu incelemek, nakledenin adaletli, yani sözüne inanılacak bir kimse olup olmadığını tespit etmekle ve onun kusur ve ayıplarını araştırarak onun sözüne inanılır bir kişi olup olmadığına hükmetmekle ilgilidir.
“Haberlere yalan karışmasının bir sebebi de maksatları unutmaktır. Haberleri nakledenlerin birçoğu gözü ile görmesinden ve işitmesinden maksadın ne olduğunu bilmez. Haberi zannına ve tahminine göre naklederek yalana katlanır.
“Haberlere yalan karışmasının sebeplerinden diğer biri de, haberin doğruluğu vehmine kapılmaktır. Bunun vukuu çoktur. Bu durum ekseriyetle haberi nakledene inanmaktan ileri gelir.
“Diğer bir sebebi de, halleri olaylara karşılaştırma keyfiyetini bilmemektir. Çünkü hal (olgu) ve haberler (algı) karıştırılarak belirsiz bir hale getirilmiş ve başka şekle sokulmuş olduğu için, haberci hali gördüğü gibi nakleder. Halbuki şekli değiştirilmiş olduğundan vaki de hakikate uygun değildir.”
Tüm bunlardan sonra İbn Haldun bana göre her devirde liderlerin yakın çevresinde hızla zuhur edegelen yardakçı bir zümrenin oluşturduğu tehlikeye dikkat çekmektedir: “Haberlere (istihbarata) yalan karışmasının bir sebebi de haberi nakledenlerin övmek ve halleri güzel göstermek ve bu sayede şöhretlerini yaymak maksadiyle, yüksek derece ve mevki sahiplerine yaranmaya çalışmalarıdır. Bu yolla doğru olmayan pek çok haberler yayılır. İnsanların övülmeye düşkün oldukları bellidir. İnsanlar, şeref ve servet gibi dünya nimetlerine ve sebeplerine gözlerini dikerek bakmaktadırlar. Ekseriyetle faziletlere rağbet etmezler ve fazilet sahipleri ile bu meziyetleri elde etmek için yarışmazlar.”
Başta yardakçılara dair olanlar olmak üzere İbn Haldun’un tüm bu tespitlerinin bugün için de geçerli olmadığını söylemek sanırım mümkün değil. Tıpkı şu söylendikleri gibi: “Başlangıçta lider/hükümdar halka yakındır. Onun katına girmek kolaydır… Devlet başkanı şevket ve ululuk devresine girerek her şerefi kendi şahsında topladıktan sonra yakın adamları ve devlet ricali ile baş başa kalarak devletin önemli işlerini onlarla konuşmak ister. Yani imkan dahilinde halktan uzak kalmak ister… Makamın talep ve icapları sebebiyle hükümdarın/yöneticinin giderek kılık ve karakteri değişir… Kendisine nasıl muamele edilmesini bilen havastan başkalarını yanlarına sokmazlar. Zamanla hükümdarı halktan perdeleyen/uzaklaştıran bir zümre oluşur ve hükümdarın katına ancak yakınlarının ve devlet ricalinin erişmesine müsaade ederler… (bu kısım özetlenmiştir). Yöneticiyi halktan perdeleyen ya da gözaltına alanların bundan maksadı, görüşenlerin yöneticiye tesir etmesine ve kendilerini yanından atarak yerine başkalarını tayinine engel olmak ve lider üzerindeki baskılarını devam ettirmektir. Yöneticiler en kalın ve üç katmanlı perde altına ise devletin/iktidarın son devresinde/günlerinde alınırlar. Hükümdarın bu üçüncü perde arkasına alınması, devletin/iktidarın ihtiyarlayarak kuvvet ve kudretini kaybetmiş olduğunun bir belirtisidir.”
İbn Haldun’a göre, “şeref” ve “haseb” (asalet) sahibi hanedan/iktidar, aile ve sülalelere mensup olanların asaletlerinin son bulması, salt mensup oldukları asabiyetin güç kaybetmesiyle değildir. Ayrıca bireylerin kendi tutum ve davranışlarıyla da ilgilidir. Ona göre, asalet ve şeref genelde dört kuşak sonra yok olur. Büyüklük ve yücelik kazanan ilk şahıs/nesil (evre), bunu elde etmek için ne zahmetlere katlandığını aklında tutar ve ona sahip olup sürdürmek için yapılması gerekenleri eksiksiz biçimde uygular.
Onun oğlu ya da halefi ise (ya da kendisinin ikinci evresi, B.K.) babası ya da selefi ile bizzat görüştüğü için, bu hususla ilgili bilgileri ondan bizzat dinlemek suretiyle alır. Fakat bir şeyi görene nispetle duyanın durumu, kavrayış ve idrak bakımından zayıftır. Üçüncü kuşak (evre) ise kendisinden öncekileri bilgisizce taklit etmekle yetinir. Dördüncü nesil (evre) ise öncekilerin yolundan ayrılır, büyüklük ve yüceliğin oluşmasını ve korunmasını sağlayan hasletleri zayi eder. Çünkü asalet anlamına gelen büyüklük ve şerefin sonradan zahmet ve meşakkatle kazanılmış vasıflar olduğunu unutur. Bunun onlarda başlangıçtan beri salt soylarından dolayı zorunlu olarak ortaya çıkan bir özellik olduğu vehmine kapılırlar. Asaletin güzel hasletlere dayandığını anlamazlar…
Böylece dördüncü kuşak (evre) kendisini asabiyetinden ya da toplumundan ayrı tutar, onlardan üstün görür; onların kendisine olan itaatlerine karşılık alçakgönüllülük gibi hasletlere sahip olması ve onların kalplerini kazanmasını gerektiğini bilmez (ya da umursamaz, B. K.). Tam tersine onları tahkir edip aşağılar. Bütün bunlardan dolayı da etrafındaki bağlıları zamanla ondan yüz çevirir, onu küçük görmeye başlar, aynı kökenden gelen diğer bir kola mensup, olumlu hasletlere sahip bir başkasını desteklemeye başlarlar.
İbn Haldun’a göre, hükümdar ailelerinin yanı sıra kabile reisleri, emirler ve diğer asabiyet sahiplerinin durumu böyledir… Düşünür, asaletin genel olarak dört nesil sürmesine karşılık, kuşak sayısının dörtten daha az veya çok olabileceğini belirtmektedir. Dolayısıyla dört kuşak sınıflandırmasını dört evre olarak anlamak gerekmektedir. (Bkz. Seyfi Say, İbn Haldun’un Düşünce Sistemi ve Uluslararası İlişkiler Kuramı, Harf Yayınları, İstanbul, 2011, s. 596.)
Tabii tüm bu evrelerin tek bir nesilde yaşanma ihtimalinin olduğunun tarihi ve güncel örnekleri de yok değildir. Anlamaya çalışanlar için İbn Haldun 700 yıl öncesinden bugün için önemli dersler veriyor. 

English: http://www.todayszaman.com/columnists/bulent-kenes-288416-ibn-khalduns-lessons-on-politics-for-leaders.html
 

1 yorum:

  1. Merhaba,
    Mukaddime'de tarihi bilgiyi isimlendirmede "haberler" lafzını kullanıyor. Bugünkü anlamda yani haber (news) yahut istihbarat anlamında kullanmıyor. Çünkü İbni Haldun önceki bölümlerde Mesudi, Taberi gibi tarihçilerden bahsedip onların tarih yazımındaki yanlışlarından bahsettikten sonra sizin yukarıda alıntılandığınız bölümü tarihçilerin hataları olarak sıralar. Alıntınızı bağlamından kopararak söylemek istediğiniz şeyi İbni Haldun'a söyletmeye çalışmışsınız.
    hürmetler

    YanıtlaSil