Not: Bu yazı 2 Ağustos 2012 tarihinde Today's Zaman'da yayınlanmıştır...
Geçen yazımızda Türk
devlet geleneğinde önemli yeri bulunan Nizamü’l-mülk’ün Siyasetname adlı
eserinden bugünün liderlerine bazı tavsiyeler çıkarmıştım. Bugünkü yazımda ise
devletlerin ya da iktidarların da tıpkı canlı organizmalar gibi doğum, gelişme,
duraklama ve ölüm evreleri olduğunu savunan İbn Haldun’un siyasi liderler
sınıfına verdiği derslerden bahsedeceğim.
“Büyük Güçlerin
Yükseliş ve Çöküşü” kitabının yazarı Paul Kennedy’den 700 yıl, kuvvetler ayrımı
ilkesiyle anılan Baron de La Brède et de Montesquieu’den 300 yıl önce kaleme
aldığı Mukkaddime isimli kapsamlı eserinde geçerliliğini bugün bile koruyan
sosyo-politik tezler geliştiren İbni Haldun, sosyoloji biliminin ilk ve asıl
kurucu babasıdır. Gerçek adı Abdurrahman b. Muhammed b. Ebu Bekr Muhammed b.
Hasan olan, Tunus’ta doğan ve 1332-1406 yılları arasında yaşayan İbni Haldun’un
Mukkadime isimli eserindeki tarih üstü yaklaşımlardan bugün de dersler almak
mümkün. Mesela Mukkadime’nin Birinci Kitap’ında İbn Haldun, sağlıklı istihbarata
dayanmayan siyasi kararların bir devleti ya da iktidarı nasıl bir yıkıma götürebileceğini
dönemler üstü bir dille anlatıyor.
Şimdi biz susalım ve
tarihin tecrübe imbiğinden geçerek geçerliliği onlarca, yüzlerce kez
ispatlanmış İbni Haldun’un bu konudaki sözlerine kulak verelim:
“Yalan ve uydurma,
tabii olarak, haberlerin (lütfen istihbarat ve bilgi şeklinde okuyun) kapısını
çalar. Haberlere yalan karışır. Haberlere yalanlar karışmasını icab ettiren
sebepler vardır. Fikir ve mezheplere (ideolojilere) taraftarlık bu sebeplerden
birini teşkil eder. Çünkü insan nefsen, haberleri işittiği ve kabul ettiği
vakitlerde itidal halinde bulunur ise, haberi hakkıyla inceler ve doğrusunu
yalanından ayırt edip haberin doğruluğu açık bir suretle belli oluncaya kadar
düşünür. Bir fikre, mezhebe veya inanca taraftarlık karışır ise, insan ilk
ağızda kendisine uygun olan haberleri kabul eder. Bir fikir ve mezhebe meyil ve
taraftarlık, insanın dikkatle düşünerek haberi (istihbaratı) tenkid gözünden
geçirmesine ve incelemesine mani olur. Yalanı kabul ve nakleder.
“Haberlere yalan
karışmasını icab ettiren sebeplerin diğer biri de, haberleri nakil ve rivayet
edenlere mutlak inanmaktır. Bir haberin yalan veya doğru olduğunu incelemek,
nakledenin adaletli, yani sözüne inanılacak bir kimse olup olmadığını tespit
etmekle ve onun kusur ve ayıplarını araştırarak onun sözüne inanılır bir kişi
olup olmadığına hükmetmekle ilgilidir.
“Haberlere yalan
karışmasının bir sebebi de maksatları unutmaktır. Haberleri nakledenlerin
birçoğu gözü ile görmesinden ve işitmesinden maksadın ne olduğunu bilmez.
Haberi zannına ve tahminine göre naklederek yalana katlanır.
“Haberlere yalan
karışmasının sebeplerinden diğer biri de, haberin doğruluğu vehmine
kapılmaktır. Bunun vukuu çoktur. Bu durum ekseriyetle haberi nakledene
inanmaktan ileri gelir.
“Diğer bir sebebi de,
halleri olaylara karşılaştırma keyfiyetini bilmemektir. Çünkü hal (olgu) ve
haberler (algı) karıştırılarak belirsiz bir hale getirilmiş ve başka şekle
sokulmuş olduğu için, haberci hali gördüğü gibi nakleder. Halbuki şekli
değiştirilmiş olduğundan vaki de hakikate uygun değildir.”
Tüm bunlardan sonra İbn
Haldun bana göre her devirde liderlerin yakın çevresinde hızla zuhur edegelen yardakçı
bir zümrenin oluşturduğu tehlikeye dikkat çekmektedir: “Haberlere (istihbarata)
yalan karışmasının bir sebebi de haberi nakledenlerin övmek ve halleri güzel
göstermek ve bu sayede şöhretlerini yaymak maksadiyle, yüksek derece ve mevki
sahiplerine yaranmaya çalışmalarıdır. Bu yolla doğru olmayan pek çok haberler
yayılır. İnsanların övülmeye düşkün oldukları bellidir. İnsanlar, şeref ve servet
gibi dünya nimetlerine ve sebeplerine gözlerini dikerek bakmaktadırlar.
Ekseriyetle faziletlere rağbet etmezler ve fazilet sahipleri ile bu meziyetleri
elde etmek için yarışmazlar.”
Başta yardakçılara dair
olanlar olmak üzere İbn Haldun’un tüm bu tespitlerinin bugün için de geçerli
olmadığını söylemek sanırım mümkün değil. Tıpkı şu söylendikleri gibi:
“Başlangıçta lider/hükümdar halka yakındır. Onun katına girmek kolaydır… Devlet
başkanı şevket ve ululuk devresine girerek her şerefi kendi şahsında topladıktan
sonra yakın adamları ve devlet ricali ile baş başa kalarak devletin önemli
işlerini onlarla konuşmak ister. Yani imkan dahilinde halktan uzak kalmak
ister… Makamın talep ve icapları sebebiyle hükümdarın/yöneticinin giderek kılık
ve karakteri değişir… Kendisine nasıl muamele edilmesini bilen havastan
başkalarını yanlarına sokmazlar. Zamanla hükümdarı halktan
perdeleyen/uzaklaştıran bir zümre oluşur ve hükümdarın katına ancak
yakınlarının ve devlet ricalinin erişmesine müsaade ederler… (bu kısım özetlenmiştir).
Yöneticiyi halktan perdeleyen ya da gözaltına alanların bundan maksadı,
görüşenlerin yöneticiye tesir etmesine ve kendilerini yanından atarak yerine
başkalarını tayinine engel olmak ve lider üzerindeki baskılarını devam
ettirmektir. Yöneticiler en kalın ve üç katmanlı perde altına ise devletin/iktidarın
son devresinde/günlerinde alınırlar. Hükümdarın bu üçüncü perde arkasına alınması,
devletin/iktidarın ihtiyarlayarak kuvvet ve kudretini kaybetmiş olduğunun bir
belirtisidir.”
İbn Haldun’a göre,
“şeref” ve “haseb” (asalet) sahibi hanedan/iktidar, aile ve sülalelere mensup
olanların asaletlerinin son bulması, salt mensup oldukları asabiyetin güç
kaybetmesiyle değildir. Ayrıca bireylerin kendi tutum ve davranışlarıyla da
ilgilidir. Ona göre, asalet ve şeref genelde dört kuşak sonra yok olur.
Büyüklük ve yücelik kazanan ilk şahıs/nesil (evre), bunu elde etmek için ne
zahmetlere katlandığını aklında tutar ve ona sahip olup sürdürmek için
yapılması gerekenleri eksiksiz biçimde uygular.
Onun oğlu ya da halefi
ise (ya da kendisinin ikinci evresi, B.K.) babası ya da selefi ile bizzat
görüştüğü için, bu hususla ilgili bilgileri ondan bizzat dinlemek suretiyle
alır. Fakat bir şeyi görene nispetle duyanın durumu, kavrayış ve idrak
bakımından zayıftır. Üçüncü kuşak (evre) ise kendisinden öncekileri bilgisizce
taklit etmekle yetinir. Dördüncü nesil (evre) ise öncekilerin yolundan ayrılır,
büyüklük ve yüceliğin oluşmasını ve korunmasını sağlayan hasletleri zayi eder.
Çünkü asalet anlamına gelen büyüklük ve şerefin sonradan zahmet ve meşakkatle
kazanılmış vasıflar olduğunu unutur. Bunun onlarda başlangıçtan beri salt
soylarından dolayı zorunlu olarak ortaya çıkan bir özellik olduğu vehmine
kapılırlar. Asaletin güzel hasletlere dayandığını anlamazlar…
Böylece dördüncü kuşak
(evre) kendisini asabiyetinden ya da toplumundan ayrı tutar, onlardan üstün
görür; onların kendisine olan itaatlerine karşılık alçakgönüllülük gibi
hasletlere sahip olması ve onların kalplerini kazanmasını gerektiğini bilmez
(ya da umursamaz, B. K.). Tam tersine onları tahkir edip aşağılar. Bütün
bunlardan dolayı da etrafındaki bağlıları zamanla ondan yüz çevirir, onu küçük
görmeye başlar, aynı kökenden gelen diğer bir kola mensup, olumlu hasletlere
sahip bir başkasını desteklemeye başlarlar.
İbn Haldun’a göre,
hükümdar ailelerinin yanı sıra kabile reisleri, emirler ve diğer asabiyet
sahiplerinin durumu böyledir… Düşünür, asaletin genel olarak dört nesil
sürmesine karşılık, kuşak sayısının dörtten daha az veya çok olabileceğini
belirtmektedir. Dolayısıyla dört kuşak sınıflandırmasını dört evre olarak
anlamak gerekmektedir. (Bkz. Seyfi Say, İbn
Haldun’un Düşünce Sistemi ve Uluslararası İlişkiler Kuramı, Harf Yayınları,
İstanbul, 2011, s. 596.)
Tabii tüm bu evrelerin
tek bir nesilde yaşanma ihtimalinin olduğunun tarihi ve güncel örnekleri de yok
değildir. Anlamaya çalışanlar için İbn Haldun 700 yıl öncesinden bugün için
önemli dersler veriyor.
English: http://www.todayszaman.com/columnists/bulent-kenes-288416-ibn-khalduns-lessons-on-politics-for-leaders.html
Merhaba,
YanıtlaSilMukaddime'de tarihi bilgiyi isimlendirmede "haberler" lafzını kullanıyor. Bugünkü anlamda yani haber (news) yahut istihbarat anlamında kullanmıyor. Çünkü İbni Haldun önceki bölümlerde Mesudi, Taberi gibi tarihçilerden bahsedip onların tarih yazımındaki yanlışlarından bahsettikten sonra sizin yukarıda alıntılandığınız bölümü tarihçilerin hataları olarak sıralar. Alıntınızı bağlamından kopararak söylemek istediğiniz şeyi İbni Haldun'a söyletmeye çalışmışsınız.
hürmetler