Not: Bu yazı 31 Temmuz 2012 tarihinde Today's Zaman'da yayınlanmıştır.
Dış politika açısından
Suriye krizi ve beraberinde getirdiği bir dizi belirsizlikler, Ergenekon
benzeri derin devlet çeteleriyle mücadelenin akamete uğratılmasına dair yapılan
ya da yapılması muhtemel hamle ve manüplasyonlar, 2014 yılında yapılacak
cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi siyasi arenada yaşanması beklenen muhtemel derin
çalkantılar ve bu kritik süreçte iç ve dış gelişmelere yön vermek üzere
girişilecek provokasyonlar ve daha pek çok sebepten dolayı önümüzdeki dönemde
Türkiye’yi yine büyük zorluklar bekliyor. Böyle zor dönemlerde liderlik ise her
zamankinden çok daha büyük önem taşıyor. Ama nasıl bir liderlik? Bu sorunun
cevaplarını düşünerek ve tartışarak elbette bizler de bulabiliriz. Ama sanırım izlenmesi
gereken yolun daha doğrusu geçmiş tecrübelere müracaat etmek olur.
Bugün yaşadığımız
sıkıntılar ve karmaşadan çok daha karışık ve karmaşık bir dönem olan 11. asrın
sonlarında engin birikim ve tecrübesiyle Selçuklu Sultanları Alparslan ve
Melikşah’a vezirlik yapmış olan Ebu Ali Hasan b. Ali Tusi ya da daha meşhur
ismiyle Nizamü’l-mülk, Siyasetnâme
veya Siyerü 'l-mülûk isimli eserine de bu amaçla müracaat edebiliriz.
Zaten kendisi de amacının dönemin liderlerine liderlik konusunda yol göstermek
olduğunun altını çiziyor ve aynen şöyle diyor: “Bendeniz Hasan bu
hususta bildiğimi, gördüğümü, zamanla edindiğim tecrübeleri, üstatlardan
öğrendiklerimi padişahımız için açıklayıp, bu kitapta fihristle her konuyu
ihtiva ettiği mâna ile isimlendirerek 51 fasla ayırdım… Okur da tatbik
ederseniz bunun ne derece faydalı bir kitap olduğu anlaşılır. Bilhassa
zamanımızdaki emirler bu kitabı ne kadar fazla okurlarsa din ve dünya işleri
hakkında bilgileri o kadar artar, dost ve düşmanın durumunu daha iyi fark eder,
işler daha kolaylaşır, doğru yolu daha kolay bulurlar.”
İsterseniz
işleri başlarından aşkın lider(ler)imizin işlerini kolaylaştırarak bu kitabı
okuma zahmetinden kurtaralım ve zor zamanlarda bir liderde olması gereken
hasletler konusunda Nizamü’l-mülk hangi tavsiyelerde bulunmuş bunlara bir göz
atalım:
Çevresindekilere dikkat etmek: Lider (padişah)
hiçbir zaman memurlarının durumundan gafil olmamalı: Devamlı onların hal ve
durumlarını kontrol etmeli. Onlardan zulüm ve hıyanet zuhur ederse, hiç
yerlerinde tutmayıp, azletmelidir.
Hukuk önünde eşitlik: Eğer bir kişi
kibirlenir de kendisine ceza verileceği zaman, kadı (yargı) huzuruna çıkmazsa
o, büyük kişi de olsa cebren hâkim huzuruna çıkarılmalıdır…
Memleketin ayakta durabilmesi için Hz. Âdem’den zamanımıza kadar
hiç bir padişah adaleti hâkim kılmak için
suçluyu cezalandırmaktan çekimser kalamamıştır.
Çok sık ve her konuda konuşmak:
Saray
divanında fazla mektup yazılırsa, çok olan şeye hürmet olmaz. (Bugün için başbakanlık
ve bakanlıklar gibi makamlardan ve bu makamların sahiplerinden uluorta ve
sıklıkla yapılan açıklama ve beyanları bu kabilden kabul edebiliriz.)
Yine çevresindekilere dikkat etmek: Büyüklere
hizmet etmiş; tecrübeli bir nedim (biz buna danışmanlar, metin yazarları ve
yardımcılar diyelim, B. K.) hepsinden iyidir. Çünkü halk liderin huy ve âdetini
öğrenmek istediği zaman onu nedimleri ile kıyas ederler. Eğer nedimler iyi
huylu, güler yüzlü, sabırlı, cömert, zarif ve lâtif olurlarsa, liderlerinin de
güzel huylu, iyi yaradılışlı ve beğenilen âdetler üzerinde olduğunu kabul
ederler. Nedimleri ekşi yüzlü, kendini beğenmiş, münkir, cimri ve huysuz
olurlarsa, lider de huysuz, kötü yaradılışlı, ahlâksızdır.
İstişareye önem vermek ve eleştiriye müsamaha
göstermek:
Liderin önemli bir olay karşısında ihtiyarlar (tecrübe sahipleri), alimler ve
dostları ile meşveret etmesi vaciptir. Herkesin ve bilhassa ihtisas
sahiplerinin o konuda bildiklerini söyleyerek görüşlerini açıklamaları, her
âlimin zıt da olsa fikrini ortaya koyması, doğrunun ortaya çıkması için
gereklidir. Meşveret yapmadan icraatta bulunan liderler bencil ve zayıf
görüşlüdür.
Birlikte çalıştığı kişilerin temsilde
çeşitliliği/çoğulculuğu: Her asker (kadro ya da liderin atadığı bürokratlar
şeklinde de okuyabiliriz) aynı soydan olursa bundan büyük hatalar doğar. Her
cinsten olması için çok çalışmalıdır.
Aceleci olmamak ve dolduruşa gelmemek: İşlerde acele
etmemek gerekir. Bir şey işitilir veya umulmadık bir olay ortaya çıkarsa, yalan
doğrudan ayrılarak hakikat ortaya çıkıncaya kadar bekleyip, emirleri ondan
sonra vermelidir. Acele karar vermek, kudretli kişilerin değil, zayıfların
işidir. İki hasım ortaya çıkınca birbirlerine bağırırlar, padişahın kimin tarafını
tuttuğunu bilmediklerinden, sonradan korkarak söz söyleyemeyecek hale gelirler.
Cahil kişi cesur olur, yalan söyler. Acele karar verdikten sonra pişmanlık
duymanın faydası yoktur. (Bir güncel örnek için bkz. MİT krizi sonrasında
yaşanan gelişmeler.)
Görevlendirmede adalet: Liderlerin uyanık,
vezirlerin akıllı olup asla bir kişiye iki iş emretmemeleri, bir işe de iki
kişiyi göndermemeleri gerekir. Böyle olursa işleri daima randımanlı ve düzenli
olur. Eğer bir kişiye iki iş ısmarlarsa, o işlerden biri daima hatalı olur. Bu
adam işlerden birini ciddiyetle ele alıp çalışsa, öteki iş kusurlu ve noksan
olur, o işe baksa bu geri kalır. Bakınız, bir adamın iki işi varsa mutlaka ikisi
de tam değildir. Bu adam hep kusurlu, kınanan, emredilen ve rahatsız bir kişi
olur. Şunu da ilâve edelim, her zaman bir iş iki kişiye verilirse bu onun üzerine,
o bunun üzerine atar, iş de yapılmadan kalır.
Görevlendirmede liyakat ve paylaşımda adalet: Şahsiyetsiz,
asaletsiz ve faziletsiz kişileri büyük işlere memur ettiğimiz zaman alimleri,
asilleri ve faziletli kişileri kenara sürüp, onları muattal etmiş oluruz. Bir
kişiye bir iş vermeyip 5-6 iş vermek cahillik ve bilgisizliği gösterir. Eğer
vezir dirayetli ve bilgili olursa, böyle hareket ettiği takdirde devlet ve
ülkenin yıkılmasına, liderin işlerini karıştırmak istediğine hükmedilir. Böylesi,
düşmanların en beteridir. Çünkü bir kişiye on iş verirse, dokuz kişiyi işsiz
bırakıyor demektir. Böyle ülkelerde insanlar işten ve ekmek parasından mahrum,
işsiz ve güçsüz kalırlar.
Ben yaptım oldu dememek, adet ve usullere riayet
etmek: Bütün
işler kendi kanun ve usûllerine göre tertip edilip, yürütülmeli. Dünya işleri
ile kendi dünyalarının düzen tutması için herkese gerektiği ölçüde değer
verilmeli. Bütün insanların, kabiliyetlerine göre bir işi olmalı, bunun aksine
hareket edilmesine lider izin vermemeli; işler adalet ölçüsü ile
yürütülmelidir.
İşi ehline vermek: Filozof
Buzurcmihr’e dünyada kendisi gibi tedbirli ve bilgili bir insan olmadığı ve
bizzat devletin idarecilerinden olduğu halde Sasanîlerin niçin yıkıldığını
sordular. "İlk sebep, Sasanîlerin büyük işlere, iş bilmeyen, ehliyetsiz ve akılsız kişileri tayin etmeleridir.
Diğer sebep, akıllı, uyanık ve bilgili kişilere değer vermemeleridir. Beni,
ilim ve aklı olmayan ve kimseyi dinlemeyen kadın ve çocuklarla uğraşmaya mecbur
ettiler. Bir
padişahlığın işi liyakatsızlara
düştüğü zaman, liderliğin o hanedandan (kadrodan) gideceğini iyi bil” dedi.
Yolsuzluklara, usulsüzlüklere ve vesayete dikkat: Melik vilâyeti
orduya verebilir. Eğer ordu melikin vilâyetinde şefkatli olmayıp, vilâyet
halkına merhamet ve mülayemetle muamele etmez, orada kendi kesesini doldurmaya
çalışarak, halkın sıkıntılarını kendine dert edinmez, bütün zamanını yaralama,
tutuklama, hapsetme, azletme, gasp ve hıyanetle geçirirse, bütün padişahların
yaptığı işi yapan ordu ile melik arasında ne fark kalır? Ordunun böyle bir güce
ulaşmasına müsaade edilmemelidir.
Adalet duygusunu zedeleyen akutlaşmış
sorunların çözümüne hassasiyet: Adalet isteyenlerin sayısını azaltmak,
onlara yerinde cevap ve haklarını vermek gerekir. Daima zulüm gören birçok
insan, sarayın önünde toplanırlar ve başlarına gelenlere çözüm, başlarından geçenlere
cevap almadan gitmezler. (Bkz. Kürt sorunu, Alevi sorunu, gayr-i Müslim dini
azınlıklar sorunu ve Uludere ve benzeri vakalar.)
Nizamü’l-mülk’ün
9 asır öncesinden dile getirdiği bu altın değerindeki tavsiyelere bugünkü
liderlerin de ihtiyacı olmadığını kim söyleyebilir ki!
English: http://www.todayszaman.com/columnists/bulent-kenes-288216-nizam-al-mulks-advice-for-todays-leaders.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder