14 Ocak 2014 Salı

Muhaberat devletinden büyük skandal



Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi ile yapılan dört telefon görüşmesinin yasadışı dinleme kayıtları Pazartesi gecesi internette servis edildi. Malumunuz Hocaefendi ABD’de yaşıyor. Arayanlar ise Türkiye’den Hizmet Hareketi’ne gönül vermiş insanların kurdukları bazı kurumlardan yöneticiler. Konuşmaların içeriğinde en ufak suç unsuru sayılabilecek herhangi bir şey bulunmuyor. Tam tersine bu yasadışı dinleme kayıtlarından biri Hizmet Hareketi’nin hükümet çevreleri tarafından nasıl bir komplonun hedefi haline getirildiğini tüm çıplaklığıyla deşifre etmiş bulunuyor.
Hizmet Hareketi’ne yakın işadamlarının kurduğu Bank Asya’nın nasıl bir hükümet operasyonuyla çökertilmeye çalışıldığını bu bankanın bir üst düzey yetkilisi ile Hocaefendi arasındaki telefon görüşmesi esnasında açıkça görebiliyorsunuz. Zaten görüşmenin sebebi de bu. Türkiye’nin en büyük katılım bankası durumundaki Bank Asya yetkilileri hükümetin batırma komplosuna karşı kendilerince bazı önlemler geliştirmişler ve Hizmet Hareketi’nin manevi öncüsü durumundaki Fethullah Gülen Hocaefendi ile de bu önlemleri istişare ediyorlar.
Konuşulanlarda da ne bir suç, ne de gayri meşru bir şey söz konusu. Tam tersine sıradan bir demokratik hukuk devletinde bile büyük bir suç oluşturacak hükümetin illegal bir girişimine karşı hukuk ve meşruiyet çerçevesinde bir meşru müdafaa söz konusu. Şunu hemen belirmeliyim ki, hak, hukuk, serbest piyasa ekonomisinin ilkeleri gibi evrensel değerleri hiçe sayarak hükümetin bir finans şirketini batırma girişiminden bugün olmazsa yarın, ama mutlaka, hukuk hesap soracaktır.
Türkiye ile yaptığı uluslararası görüşmeleri yasadışı bir şekilde dinlenen Hocaefendi’nin konuşmalarının içeriğinde herhangi bir suç yok ama, ortada dört başı mamur ve tam teşekküllü bir skandal var. Bu skandalın hiçbir delile ya da yargı soruşturmasına dayanmaksızın “paralel devlet” denilerek masum insanları suçlayan, aşağılayan, terör örgütü gibi gösteren ve binlerce kamu görevlisini keyfi bir şekilde tasfiye eden “gerçek paralel devletin” işi olduğundan da kimsenin şüphesi bulunmuyor. Neticede, meşru ve hukuki bir çerçevede hareket eden bir hükümetin sadece zanna dayanarak hukuksuz bir şekilde kitlesel görevden almalar yapması beklenemez. Hukuk çerçevesinde hareket eden bir hükümet bir anayasal suç olan iletişim özgürlüğünü ihlal edemez. Kendi vatandaşlarını yasadışı ve hukuksuz bir şekilde dinleyip, bunları servis edemez. Bu yasadışı dineleme skandalıyla hak, hukuk ve mahremiyet tanımayan “gerçek paralel devlet” tam bir suçüstü durumundayken yakalanmıştır. Daha doğrusu kendi kendisini ele vermiştir.
Yürütmenin, yasama ve yargı erklerini tamamen kontrol altına almaya çabalamasına paralel olarak, devlet yapısının çekirdeğini tıpkı Suriye ve eski Irak’ta olduğu gibi istihbarat (Muhaberat) teşkilatı üzerine oturtmasının sakıncalarından hep bahsediliyordu. Bu yasadışı dinleme “Tek Adam-Tek Parti yönetimi” hülyalarıyla ete kemiğe büründürülmeye çalışılan muhaberat devletinin ne menem bir şey olduğunu da açıkça gözler önüne sermektedir. Bu dinlemelerin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından gerçekleştirildiği ve Telekomunikasyon İletişim Başkanlığı’ndaki (TİB) tasfiye sonrası servise konulduğuna dair yaygın bir kanaat oluşmuş durumdadır.
Bu durumda sormak lazım: Yasadışı dinlemeler her alanda mikro düzeyde yürüttüğü yönetim anlayışıyla bilinen Sayın Başbakan’ın bilgisi dahilinde mi yapılmış ve servis edilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da bu konu hakkında herhangi bir bilgisi var mı? Şayet bilgileri varsa böyle bir şeye neden ihtiyaç duyduklarını kamuoyuna açık yüreklilikle anlatmalıdırlar. Yok eğer herhangi bir bilgileri veya talimatları yoksa bu yasadışı dinlemeleri yaparak anayasal suç işleyen ilgili devlet kurumlarının yetkililerini ve bu yasadışı dinleme kayıtlarını servis edenleri ortaya çıkarmaları, bu skandalın hukuki gereği neyse yapmaları gerekmez mi?
Öte yandan, organize ve koordineli bir şekilde yapıldığı görülen yasadışı dinleme kayıtlarının internette servise konmadan önce belirli çevrelere önceden ulaştırıldığı da anlaşılıyor. Erken baskı yaptığı için pek çok önemli son dakika haberini atlamakla bilinen Akit gazetesinin yasadışı dinleme kayıtlarını sürmanşetten vermiş olması bu şüpheyi güçlendirmektedir. Yasadışı telefon dinlemelerini yaparak, servis ettiğinden şüphelenilen MİT ile Akit gazetesi arasında belli ki çok sağlam bir iletişim ve işbirliği söz konusudur. Oldum olası en aşağılık şahsiyet cellatlığı örneklerine imza atmaklığıyla bilinen Akit gazetesinin MİT’in tetikçiliğine gönüllü olması doğrusu hiç de şaşırtıcı değildir.
Hocaefendi’nin telefon konuşmalarını yasadışı dinleyen ekipler, aslında uzunca bir zamandır Türkiye’de yasadışı dinlemeleri ve hedefe konan isimlerin gizli çekilmiş mahrem görüntüleri de kimlerin yaptığına dair güçlü bir fikir vermektedir. Başbakan Erdoğan ve çevresindekilerin bu konuda doğrudan ya da ima yoluyla sürekli Hizmet Hareketi’ni zan altında bırakacak şekilde yaptığı suçlamaların ve açık iftiraların içinin ne kadar boş olduğu da bu menfur vesileyle görülmüştür. Sahi CHP eski başkanı Sayın Deniz Baykal’la ilgili gizli çekilmiş mahrem görüntüleri seçim meydanlarında bile kullanmaktan çekinmeyen bir çevreden ne beklenebilir ki? Gerek Baykal’ın, gerekse MHP’li vekillerin servis edilen mahrem görüntülerinin faillerinin aradan geçen 3 yıla rağmen hala bulunamamış olması hükümeti zaten zan altında bırakmaktaydı. Hocaefendi’nin yasadışı dinlenen telefon görüşmelerinin servis edilmesi bu zannı şüphe bırakmayacak şekilde güçlendirmiştir. Üstelkik bundan sonra servis edilmesi muhtemel tüm yasadışı ses ve görüntü kayıtlarının da adresi artık tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır.
Çıkarılan korumacı yasalarla dokunulmaz bir frekenştayna dönüştürülen MİT üzerinden dizayn edilen Muhaberat Devleti’nin ülkeyi getirdiği durum nereden bakılırsa bakılsın dehşet vericidir. Yaşananlar “acaba toplumun önde gelenlerinden ne kadarı MİT tarafından yasadışı şekilde dinlenmektedir?” sorusunu da akıllara getirmektedir. Belki binlerce masum insan gibi Hocaefendi’nin de telefon konuşmalarını hukuksuz bir şekilde takibe alan MİT’in 34 gencin öldürüldüğü Uludere katliamı, Başbakanlıktaki dinleme cihazları ve benzeri karanlık olaylardaki beceriksizliği de belli ki kasti bir beceriksizlik niteliğindedir. Ya da masum insanları yasadışı takibe o kadar büyük enerji harcıyor olmalı ki MİT, asıl işini yapmaya ne vakti ne de imkanı kalmaktadır.
Peki bu hukuksuzluk karşısında sorumluluk makamında olanlar ne yapmayı düşünüyor? Yetkisi olmadığı halde tüm telefon görüşmelerini yasadışı dinleyen ve aldıkları kayıtlardan hizmet ettikleri siyasi iradenin işine gelenleri manipülatif bir şekilde servis eden çevrelerin bu hukuksuzluğu karşısında Cumhurbaşkanı, Meclis ve ilgili devlet kurumları bir şeyler yapmayı düşünüyor mu? Bu güzel ülkenin keyfiliğin, kural bilmezliğin ve hukuk tanımazlığın yeni norm haline geldiği 5. sınıf bir kabile devleti görüntüsüne bürünmesine sessiz mi kalınacak? Herkesin gözleri önünde yapılanların bir anayasal suç olduğu görmezden mi gelinecek?
En temel hak ve hukuk ilkelerinin yanı sıra açık bir anayasa ihlali olan bu suç karşısında hak ve hukuka saygılı olan hiçbir çevre ve otorite sessiz kalamaz, sessiz kalmaları kabul edilemez. Çünkü Anayasa’nın 20. Maddesi’nde geçen “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz;” Anayasa’nın 22. Maddesi’nde yer alan “Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır;” ve Anayasa’nın 25. Maddesi’ndeki “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz,” ifadeleri yasadışı dinlemelerin ve bu kayıtların servis edilmesinin açık bir anayasal suç olduğunu ortaya koymaktadır.
Unutulmamalı ki, kimsenin mahreminin güvence altında olmadığı, siyasi emellerle kişi mahremiyetinin en hoyrat bir şekilde ihlal edildiği bir ülke belki hoş olmayan pek çok şekilde tanımlanabilir, ama özgürlükçü bir demokrasi ve hukuk devleti olarak asla tanımlanamaz.


1 yorum:

  1. Bülent bey söylediklerinin hepsi doğru amenna ama ayni şeyleri siz yapmıyormusunuz herşeyden haberiniz var maşallah nasıl oluyor siz yapınca mübah öteki yapınca değil öğlemi herkes özeleştiri yapsın hiç kimse yapmasın şimdi diyieceksinki bizim yaptığımıda dair delilin varmı senin iddiaları ile ilgili delil varmı

    YanıtlaSil