29 Aralık 2013 Pazar

Alın size dört başı mamur bir uluslararası komplo teorisi

17 Aralık’tan bu yana Türkiye dört bakanın,  üç eski bakanın oğlunun, kamu bankası Halk Bank’ın Genel Müdürü’nün, İranlı işadamı Reza Zarrab’ın, bazı Türk işadamlarının ve daha birçok kişinin adının karıştığı rüşvet, kara para aklama ve yolsuzluk iddialarıyla çalkalanıyor.
Bu ilk dalga yolsuzluk operasyonu sonrasında da, yargıya ve polise müdahale edilerek engellenen 2. dalga yolsuzluk operasyonları sonrasında da hükümet, iddia edilen hırsızlıkların ve yolsuzlukların üzerini örtmek için olup-biteni bir “uluslararası komplo” olarak sunmaya çabaladı. Hükümet çevrelerinin dört elle sarıldığı bu komplo teorisine göre ekonomik ve siyasal açıdan büyüyerek yükselen Türkiye’nin önünü kesmek isteyen uluslararası güçler bir finansal darbe hazırlamışlardı. Bu dış güçler, bazı “yerli işbirlikçileri”ni de kullanarak en büyük kamu bankalarından biri olan Halk Bank’ı da işin içine katmış ve Türkiye’ye büyük bir darbe vurarak güçlenmesini engellemek istemişlerdi.
Bu komplo teorisine göre Halk Bank önemliydi, çünkü Türkiye’nin yükselen ekonomisinin finansmanını sağlayan belli başlı bankalardan biriydi. Ve bu banka, izlediği nükleer silah programından dolayı uluslararası yaptırımlar altında inleyerek can çekişen İran ekonomisine ve İran devletine adeta hayat veren bir nefes borusu haline gelmişti. Ambargo ve yaptırımlarla uluslararası siyasal sistemden olduğu gibi uluslararası finans sisteminden de dışlanan İran uluslararası para transferinde de büyük zorluklarla karşılaşmıştı. İşte bu noktada bazı uzmanların dikkat çektiği gibi Halk Bank, İran’ın adeta merkez bankası gibi bir vazife görmüştü.
Yaptırımlar altındaki komşumuz İran, zengin doğalgaz ve petrol kaynaklarının satışından elde ettiği gelirin transferinde zora girdiği oranda Türkiye’ye muhtaç hale gelmiştir. Türkiye de hem kendi aldığı enerjinin ödemelerini hem de üçüncü ülkelerden İran’a para ve altın transferlerini kolaylaştıran bir mekanizma oluşturmuştur. Uluslararası para piyasalarında yasal olarak dolaşamayan İran devletinin parası, yarı-legal bir hüviyete bürünerek İran derin devletinin belirlediği özel kişiler üzerinden uluslararası ticarete sokulmuştur. Bu yarı-legal ticaretin son zamanlarda daha ziyade altın ihracatı kılıfıyla yapıldığını da hepimiz biliyoruz.
İran Türkiye üzerinden transfer ettiği finansal kaynakların bir kısmını kendisi için kullanırken, bir kısmını ise muhaliflere karşı verdiği savaşta katliamcı Esed rejiminin finansmanı için kullanmıştır. Yani Türkiye hükümeti, bir taraftan Suriye’de Esed karşıtı ve muhalif yanlısı bir siyaset izliyormuş görüntüsü verirken, aslında Esed’in katliamlarda kullandığı silahların alımında harcadığı paraların İran’a transferine aracılık etmek gibi çelişkili bir duruma düşmüştür. Bu çelişkili durumun inandırıcı bir izaha ihtiyacı vardır.
Öte yandan, 17 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluk/rüşvet skandalının baş aktörü durumundaki Reza Zarrab, uluslararası finansal yaptırımlar altında olduğu dönemde İran devletinin araçsallaştırıp aktörleştirerek para transferlerinde kullandığı 40’a yakın şahıstan sadece biridir. Zaten Zarrab da basına yansıya ifadelerinde para transferi ve altın ihracatı ile uğraşan pek çok isimden sadece biri olduğunu ifade etmiştir. Derin İran’ın adamı olduğu izlenimi veren Zarrab gibi isimler ise, belli ki kendilerini garanti altına almak ve yarı-legal bu faaliyetlerinin herhangi bir engellemeyle karşılaşmasını önlemek için etkili çevrelere ve isimlere nüfuz etmeye çalışmışlardır. Bu amaçla, artık kim olduklarını herkesin bildiği söz konusu çevreleri son ana kadar tıkır tıkır işleyen bir networkun parçası haline getirmeye çaba harcamışlardır. Bu noktada, yakalandığı zaman henüz 29 yaşında olan Zarrab’ın, yabancı kökenli olmasına ve bu genç yaşına rağmen Başbakanın ve Başbakan yakınlarının ve pek çok bakanın bulunduğu protokollere girme başarısını bir yerlere not etmek gerekir.
Bu arada, tabii şunu da unutmamak gerekir ki, şu ana kadar yolsuzluk operasyonları kapsamında ortaya çıkan isimler ve ilişkiler sadece ve sadece Reza Zarrab’ın, altın ihracatı ve para transferi yaparken oluşturduğu ilişkiler networkundan ibaret. Üstelik Zarrab’ın İran parasını kullanmak suretiyle doğrudan ya da dolaylı rüşvet vererek oluşturduğu tüm ilişkilerinin ortaya çıkanlardan ibaret olup olmadığını ise henüz bilmiyoruz. Daha kötüsü İran’ın bu türden yarı-legal para transferlerinde kullandığı Zarrab gibi muhtemel diğer isimlerin kim olduklarını da, bu isimlerin hükümet ve bürokraside ne tür ilişkilere sahip olduklarını da yine bilmiyoruz.
Gelelim uluslararası komplo kısmına. Malumunuz İran’da 14 Haziran günü cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Rejimin müsaade ettiği birkaç adaydan biri olan Hasan Ruhani cumhurbaşkanı seçildi. Ruhani’nin göreve resmen başladığı Ağustos ayından itibaren ise İran, nükleer müzakerelere yeniden başlamak ve uluslararası sisteme geri dönmek için müthiş bir isteklilik sergiledi. “Sempati taarruzu” olarak tanımlanan bu girişimden çok önemli sonuçlar almayı başardı. Yakın zamana kadar uluslararası yaptırımlar altında inleyen İran üzerindeki siyasi, diplomatik, ekonomik, ticari ve finansal baskılar hafifledi. İran’ın Türkiye üzerinden yarı-legal doğrudan ya da dolaylı para transferlerine ihtiyacı neredeyse kalmadı. İran uluslararası sistemle arasını düzelttiği gibi uluslararası finansal sisteme de geri dönüş yapmaya başladı.
İşte bu yüzden diyorum ki, olup-biteni illa uluslararası bir komplo ile açıklamak zorundaysak, bu komplonun arakasındaki dış gücün bir başka ülke ya da ülkeler grubu olmasındansa bu doğu komşumuzun olması ihtimali çok daha güçlüdür. Genel Müdürü’nün aldığı iddia edilen rüşvetlerden dolayı Halk Bank’ın da adının karıştığı yolsuzluk-rüşvet skandalının tam da böyle biz zamanda ortaya çıkmasını açıklayacak akla en yatkın komplo teorileri İran’ı es geçerek asla formülize edilemez.  
Öte yandan, şayet Başbakan’ın ve hükümet çevrelerinin büyük bir iştihayla iddia ettiği gibi bu “komplo”nun arkasında Batılı güçler olmuş olsa idi, herhalde bu komployu İran’ın yeniden uluslararası sistemle barıştığı bir dönemde değil, İran’a en büyük darbeyi vuracakları yaptırımların zirvede olduğu dönemde gerçekleştirmeleri gerekmez miydi? Oysa yaşananlar net olarak şu: Yoğun yaptırımlar altındaki İran, ekonomik açıdan son derece sıkıntılı bir döneminde bazı kişileri araçsallaştırarak finansal ihtiyaçlarını yarı-legal yöntemlerle karşılamakta kullandı. Bugün ise Batı ile yaşadığı nükleer krizde yumuşama sağlanıp, ambargolar/yaptırımlar hafiflemeye başlayınca söz konusu bu maşalarını devre dışı bırakıyor. Bunu yaparken de maşalarından rüşvet alan siyasileri ve bürokratları deşifre ederek bölgesel ve tarihi rakibi olan Türkiye’ye büyük bir darbe indiriyor.
Tabi yaşananları başka türlü okumak da mümkün: İran, Başbakan’ın ifadesiyle “hayırsever” aktörleri aracılığıyla oluşturduğu çıkar networkuna Türkiye’nin en etkili isimlerini de dahil etmek suretiyle yolsuzluk soruşturmalarının derinleşmesini önlemeyi ve kendi aktörlerinin geleceğini güvence altına almayı hesaplamış da olabilir. AKP hükümetinin kendisini temize çıkarma ve bakanlarını kurtarma çabaları sayesinde İran’ın finans ve nüfuz ajanlarının da mecburi olarak kurtarılmak zorunda kalacağı planlanmış olabilir.
Doğrusu İran’ın bu hesap ve planlarının tuttuğunu şimdiden söyleyebiliriz. Neticede hükümet, bütün kamuoyunun ve dünyanın gözleri önünde yolsuzluk-rüşvet soruşturmalarını akamete uğratmak ve yolsuzlukların üzerini örtmek için akıl almaz işlere imza atmak zorunda kalıyor. Yüzlerce polis müdürünü görevden alırken, her düzeyde müdahale ederek yargıyı iş yapamaz hale getirmeye çalışıyor. AKP Hükümeti ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan İran’ın iyice tuzağına düşen yetkililer, içine düştükleri pislikten, sadece görevini yapan polislere, savcılara ve masum insanlara çaresizlik içerisinde bulaştırmaya çalışarak kurtulmaya çalışıyorlar.
Unutmayalım ki, Türkiye’deki yolsuzluk operasyonlarına paralel olarak İran yönetimi de düne kadar kullandığı Zarrab ve patronu Babek Zencani gibi isimler ve faaliyetleri hakkında kapsamlı bir soruşturma yürütüyor. Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yaptırımlardan haksız kazanç sağladığı iddiasıyla soruşturulmasını istediği “imtiyazlı” isimler arasında bu tür isimler de bulunuyor.
Türkiye belli ki Tahran’ın çıkarları açısından çok verimli olan İran’ın çok katmanlı ve sofistike bir uluslararası komplosunun hedefi olmuştur. Allah aşkına şu garabete bakar mısınız? Uluslararası sistemde en sıkışık olduğu dönemde Türkiye’yi kullanarak rahatlayan İran, aynı zamanda Türk hükümetinin düşman olarak gördüğü Esed rejimini Türkiye sayesinde elde ettiği mali kaynaklarla desteklemeyi sürdürebilmiştir. Yani hükümetimiz akıl almaz bir şekilde ve bilerek ya da bilmeyerek, Esed’in katliamlarında kullandığı silah ve bombaların finansmanının en büyük yardımcısı olmuştur.
Üstü örtülmeye çalışılan yolsuzluklara yönelik operasyonlarda illa “uluslararası komplo” arayanlara bu da bizim küçük bir hizmetimiz olsun. Mademki uluslararası komplo teorilerine bayılıyorsunuz, alın size dört başı mamur bir uluslararası komplo teorisi…

33 yorum:

  1. Bülent abi analiz süper,keşke bunu anlayabilecek kahtı ricalimiz olsa

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (kahtı rical = adam kıtlığı)
      sn yorumcu doğru kullanalım lütfen

      Sil
    2. Kahti rical: adam kitligi demektir. Son gunlerde ayan beyan gordugumuz gibi... devlet ricali demek lazim sanki. Selamlar..

      Sil
  2. Komplo arayanlar bu yazıyı okusun.

    YanıtlaSil
  3. Komplo teorisi mi?
    Yoksa komplonun taa kendisi mi?

    YanıtlaSil
  4. Doğrular çok güzel anlatılmış..Allah gözü olupta görmeyenlerin ufuklarını tez zamanda açsın ..Hükümet de mazlumun ahını tez zamanda almayı bırakır inşallah..

    YanıtlaSil
  5. HELAL OLSUN AĞABEYLERİMİZİN KALİTESİ ORTADA..ALLAH RAZI OLSUN OLAYI NET ŞEKİLDE ÖZETLEMİŞ

    YanıtlaSil
  6. Adamlar ve kadınlar kendi gazetelerinin haberlerini, manşetlerini okumuyorlar ki lütfedip sizin analizinizi okusunlar.

    YanıtlaSil
  7. bence herşeyi açıklıyor ama sadece düğmeye basan karışık

    YanıtlaSil
  8. Saçma. Olay polise yapılan bir ihbar sonrası patlamamış ki, savcı 2 yıldır takip ediyormuş. Planlı bir çalışma ve içinde abd, ing ve alm var. David Cohen'in son Türkiye ziyaretini ve Riccardione'un gizli-açık görüşmelerini araştırın. Ve aslında herşey T.Erdoğan'ın son abd ziyaretinden sonra başladı (ne istediler de kabul etmediyse artık).

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. David Cohen'in ziyareti aylar öncesinden vardı... Sadece yandaş medya gizem katarak komploya alet etmeye çalıştı adamı...

      Sil
  9. BU SESİ HERKES DUYMALI

    DUYUR YARABBİ...
    DOYUR YARABBİ...

    YanıtlaSil
  10. Allah devletimizin, başbakanımızın ve tüm inananların yar ve yardımcısı olsun. Rabbim gönüllerimize sevgi doldursun.mollalar irana diyenler suç ortağıdır bu aptal tartışmanın..
    O banka müdürlerini ve NASA'daki ADEM'i okutmak için ne çook vergiler bedeller ödedim
    Ünal Okur(işçi)
    Çankaya Belediye
    a. Adayı

    YanıtlaSil
  11. İnşallah Ülke olarak bu işin bedelini ağır ödemeyiz... kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  12. Mantuklu, gayet de mantuklu tam da düşündüğümüz gibi... Şahtılar, şahbaz oldular. Hakikaten 1 taşla kaç kuş vurulmuş oldu böylece. Demek ki neymiş, ya komplo yaparsın, ya da komploları izlersinmiş :((((

    YanıtlaSil
  13. sende komlocusun varsayımcı medyacı

    YanıtlaSil
  14. iyide iran la türkiye arasındaki bu ticari ilişki illegal bir durum değilki. iranın petrol ithal edebildiyi 20 küsür ülkeden biriyiz ve bu ithalat bm oluruyla oluşturulmuş bir sistem petrol bedelini iran ithal ettiği ülkenin yerel bankasında tutup bu para karşılığında mal satın alabiliyor. bu durumu illegal sayan amerikan finans sistemi kıyamette onun üzerinden koparılıyor.bir de haydar'a haydar demeği başaramıyoruz eskiden haydar paşa şimdi oldu haydo haydo...

    YanıtlaSil
  15. AKLINA FİKRİNE YÜREĞİNE SAĞLIK.ALLAH SİZLERİ EKSİK ETMESİN.

    YanıtlaSil
  16. Mukemmel bır yazı akp lılerın okuyp utanması lazım ama nerdeee!

    YanıtlaSil
  17. Bir ara bizim milli istihbarat servisi bu işin neresinde onuda yazsanız bakanlarin cocuk larının tutuklanacagini bilmiyorlardi demek fazla aymazlık olmazmi yoksa komplonun bir parçasi mi alin size baska bir komplo acem ışi bir taşla iki kuş

    YanıtlaSil
  18. ezber aynı ezber: İran. Bir şey eksik kalmış Hakan Fidana sallamayı unutmuşsun. ya bir kerede İsrail, ABD aleyhine bişi yazında adam sansınlar sizi

    YanıtlaSil
  19. En acisi da iran ile aramiz bal serbet degil demek icin 3. Kopruye verdikleri isim. Hep iki yuzlu politikalar... suriyeyi para icin satmalar... goruntu de esed devirmece oynamalar...

    YanıtlaSil
  20. Sayın Keneş, bu yazdıklarına gerçekten inanıyor musun? Eğer inanıyorsan Araf suresinin 179. ayeti kerimesine muhatapsın demektedir. Yok eğer inanmadığın halde böyle yazdıysan Allah seni ıslah etsin.

    Araf:179 "Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir."

    YanıtlaSil
  21. Ey kafir ve müşriklerden başka dostu olmayan cemaat, Allah şu gözlerinizi açsın artık. amin amin amin...

    YanıtlaSil
  22. Bu yazıyı başka bir yerde okudum. Sonra kaynağının burası olduğunu gördüm. İlk başta dedim bu yazıyı kaleme alan kesin cemaatten birisidir. Nedenmi işin içine İranı getirdi soktu. Ben hala anlamış değilim cemaat neden bu kadar İrana düşman. Lütfen bize de anlatın da bizde düşman olalım. Ben İranın çok dost bir ülke olduğunu zannetmiyorum. Ama İsrail ve ABD den belki daha güzel bir dosttur.

    Gelelim diğer konuya. Eğer İran bu para ile esadı besliyorsa Tayyip Erdoğan bunu bilmeyecek kadar bilgisiz olamaz ve engeller.

    YanıtlaSil
  23. iran operasyon yapıp akp yi zor durumda bırakıyormuş.e yahu operasyonu yapan sizsiniz ne alaka yani şimdi

    YanıtlaSil