8 Aralık 2013 Pazar
Hangi normalleşme!
Gerçeklikle hiç bir bağı olmayan “ileri demokrasi” söyleminden umulan gerçekleşmemiş olmalı ki, son dönemde Türkiye’de bir “normalleşme” propagandasıdır gidiyor. Nasıl bir mantıksa ve ne hikmetse Türkiye basit bir hukuk devleti olmaktan bile koşar adım uzaklaştıkça, demokrasinin en temel ilkeleri bile artık tartışılır hale geldikçe, evrensel temel hak ve özgürlüklerin olmazsa olmazı olan basın ve ifade özgürlüğü baskı altına alınıp hiç olmadığı kadar ihlal edildikçe, kamu harcamaları ve işlemleri neredeyse tamamen denetim dışı bırakıldıkça hükümetin dev propaganda makinasının “normalleşme” söylemi de güç kazanıyor.
Malumunuz Türkiye’deki medya grupları ya vergi cezaları başta olmak üzere türlü baskı yöntemleriyle sindiriliyor ya da bu medya organları bağlı bulundukları şirketlerin diğer sektörlerdeki çıkarları manipule edilerek bir şekilde yola getiriliyor. Bazen de medya şirketlerinin diğer sektörlerdeki borçları bahane edilerek tüm medya varlıklarına hükümet tarafından doğrudan el konuluyor. Öte yandan milyarlarca dolarlık büyük kamu ihaleleri verilen şirketlerin önüne hükümet lehine yayın yapacak medya organları kurma şartı konarak kelimenin tam anlamıyla bir “medya mühendisliği” yapılıyor. Hükümetin baskı, yıldırma, el koyma, kurdurtma yoluyla oluşturduğu güdümlü medya yapısı artık sınır tanımıyor.
Türkiye’de şu anda öyle büyük bir propaganda mekanizması devredeki, bizi demokratik dünyanın bir parçası yapan tüm değerlerden uzaklaşıldığı oranda “normalleşme” propagandası söz konusu güdümlü medyada daha da bir hız kazanabiliyor. Üstelik bu kesif propaganda hergün bazı gazeteciler susturulup bazı gazeteciler türlü haysiyet cellatlığına maruz kalırken, kimi gazeteciler ise sadece işlerini doğru dürüst yapmaya çalıştıkları için bizzat Başbakan tarafından “vatan hainliği” ile itham edilip haklarında onlarca yıllık hapis cezaları istenirken yapılıyor.
Sahi bu nasıl bir normalleşme? 2011 seçimlerinden önce meydanlarda bağıra bağıra halka vaad edilen demokratik sivil bir anayasa yapıldı mı ki bugün gönül rahatlığıyla bir normalleşmeden bahsedelim? Hadi yeni bir sivil ve demokratik anayasadan vazgeçtim, mevcut hükümetin bazı eylem ve söylemleri itibariyle 1982 darbe anayasasının bile çok gerisine düştüğü görülmüyor mu? Mesela, hükümetin sırf Hizmet Hareketi’ne zarar verme motivasyonuyla, arz-talep ilişkisinin ve teşebbüs hürriyetinin doğal ve meşru sonucu olan dershaneleri kapatmayı iflah olmaz bir saplantı haline getirmesine karşı 1982 Anayasası’nın koruyuculuğuna sığınılmak durumunda kalınması Hükümet için büyük bir ayıp değil mi?
Asker-sivil ilişkileri, görüntüdeki askerin sivil yönetime itaati dışında, demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde kurumsallaştırıldı mı ki bir normalleşmeden bahsedelim? Bugün hakiki anlamda ordunun sivil denetiminden kim söz edebilir?
Kapladığı alan ve müdahaleci yapısı itibariyle mevcut ve geçmiş sorunlarımızın pek çoğuna kaynaklık eden devletin ve kamu sektörünün küçültülmesi hedefiyle yola çıkan AKP kadrolarının devleti ve kamu sektörünün kapladığı alanı küçülttüğüne dair ortada herhangi bir karine var mı? Böyle bir karine olmadığı gibi, tam tersine, o ceberrut devleti daha da büyütüp devleştirdiklerine dair her türlü emare ortadayken kim hangi cüretle normalleşmeden bahsedebilir?
Gerçek bir demokrasinin ilkeleriyle uyuşması mümkün olmayan seçim yasası ve siyasal partiler yasası yerli yerinde duruyorken, parti içi siyaset istisnasız her partide tek-adam sultası görüntüsü veriyorken sahi nasıl bir normalleşmedir sizin bahsettiğiniz? Öyle ya da böyle seçilmişlerce oluşturulan kabinenin ve parlamentonun üyelerinin, tamamen şahsi sadakatleri gözetilerek bizzat Başbakan tarafından atanmış genç ve ateşli danışmanlar kadar bile etkisinin olmadığı apaçık ortadayken, üstelik tek adam tahakkümü ve çevresindeki dar zümre vesayeti her kuruma çöreklenirken yalandan bile olsa bir normalleşmeden bahsetmek mümkün olabilir mi? Sakın “normalleşme” ile “Özbekistanlaşma”yı karıştırıyor olmayasanız!..
En ilkel demokrasilerin bile vazgeçilmezleri durumundaki güçler ayrılığı sistemini, kontrol ve dengeleme (check and balances) mekanizmalarını tamamen işlevsiz hale getirmek midir normalleşme? Yürütmenin hem yasama organı, hem de yargı organları üzerindeki tahakkümcü ağırlığının bir benzeri hangi demokratik hukuk devletinde var ki hiç sıkılmadan normalleşmeden bahsedebiliyorsunuz?
Sözünü ettiğiniz normalleşmeyi, bütçesi ve harcamaları kamunun demokratik denetiminden muaf tutulan orduya, şefaflık, hesap verebilirlik ve denetimden muaf tutulan onlarca yeni kurumu ekleyerek mi gerçekleştirdiğinize inandıracaksınız bizi? Söyleyin bakalım Türk sporunu dünyaya rezil eden şike skandallarının üstünü örtecek yasalar yapmak bu normalleşmenin neresine düşüyor? Ya peki, kamu ihalelerinde yaşanan yolsuzluk ve usulsüzlüklere dair yasalardaki radikal ceza indirimlerini de mi bu kıymeti kendinden menkul normalleşmenin bir parçası olarak görmeliyiz? Ya da zaten kolu kanadı budanan Sayıştay’ın son iki yıldır tamamen işlevsiz hale getirilmesi midir normalleşme dediğiniz şey? Bir taraftan 2001 ekonomik krizinin ana sebeplerinden olan özel bankaların bağlı oldukları şirketlere kontrolsuz fon aktarımının önünü yeniden açıp, öte taraftan yerli ya da yabancı hiçbir bankanın asla kredi açmayacağı projeleri kamu bankaları üzerinden finanse etmek midir normalleşme?
Tüm özgürlükçü demokrasilerde devletin kapladığı alan küçültülürken, sivil toplum ve özel sektörün faaliyetleri teşvik edilerek daha da gelişmeleri için zemin hazırlanırken, Türkiye’nin son dönemde örneklerine ancak eski komunist dünyada rastlanabilecek devletleştirme politikaları izlemesi midir normalleşme? Serbest piyasanın meşru sektörlerini ve sivil toplumun meşru aktörlerini devlete alternatif gibi görme ve bütün devlet gücünü seferber ederek üzerlerine giderek yok etme hastallıklı psikolojisi ve durumunun normalleşme olduğuna inanmamızı mı bekliyorsunuz gerçekten?
Ya peki bir toplumsal kesime dair MGK toplantılarında “bitirme” kararlarının altına imza atmak mıdır bahsettiğiniz bu normalleşme? Ya da 2013 yılında ve belki de halen vatandaşları fişlemek midir bu normalleşme dediğiniz şey?
Yoksa sizin “norm” olarak kabul ettiğiniz şeyler yolsuzluk, hukuksuzluk, şike, haksız kazanç, denetimsizlik, şeffaflığa karşı olmak, hesap vermemek, belirlediğiniz hizaya girmeyen ve size boyun eğip biat etmeyen toplumsal kesimlerin en tabii haklarını ihal etmek, parlamentoyu ve yargıyı işlevsiz kılmak, otoriterleşmek, özgürlükçü sivil toplumu yok etmek, basını susturmak, farklı görüştekileri sindirmek, kişiye özel kanun çıkarmak, vatandaşları inançlarından ve yaşam tarzlarından dolayı fişlemek, devleti putlaştırmak mıdır? Sizin inandığınız ve benimsediğiniz “normlar” şayet bunlarsa bakın o zaman “Türkiye normalleşiyor!” demekte son derece haklısınız.
English: http://todayszaman.com/columnist/bulent-kenes_333464_what-normalization.html
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder