Önce müsaadenizle birbiriyle ilintisiz gibi görünen iki haberi paylaşayım:
Birincisi Habertürk
gazetesinin dünkü manşetinde yer alıyor: İstanbul Esenler Otogarı’ndaki metro
istasyonunda özel güvenlik görevlisi olarak çalışan 22 yaşındaki Sinan Y., 4
kişiyi kendisine ait indirimli kartı ile turnikeden geçirince mahkemelik oldu.
İstanbul Ulaşım A.Ş.’nin 4.9 lira zarara neden olduğu
tespit edilen Sinan Y.’den şikâyetçi olması üzerine Y. hakkında 7 yıla kadar
hapis cezası istemiyle dava açıldı.
İstanbul Cumhuriyet
Savcılığı’nca hazırlanan iddianameye göre, Sinan Y.’nin başka ilden İstanbul’a
gelen ve nereden jeton alacağını bilemeyen bazı kişilere kendisine ait indirimli
kart ile geçiş yaptırdığı iddia edildi. Bunun üzerine araştırma yapan İstanbul
Ulaşım A.Ş., güvenlik görevlisi Sinan Y.’nin bu şekilde 3’er lira karşılığı 4
vatandaşı kendi kartı ile turnikeden geçirdiğini tespit etti. Bu usulsüz
geçişlerle şirketin tam 4 lira 90 kuruş zarara uğradığını ileri süren İstanbul
Ulaşım A.Ş. avukatları, Sinan Y. hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.
Soruşturma kapsamında
ifadesi alınan Sinan Y., suçlamaları reddetti. Bunu yardım amaçlı yaptığını,
benzer olayların İETT otobüslerinde de sık sık yaşandığını belirten Sinan Y.,
“Herhangi bir çıkarım ve menfaatim yoktur. Resmi kıyafetli çalışan bir görevli
olarak bu şekilde para karşılığı ticari amaçlı geçiş yaptırmam kesinlikle söz
konusu değildir” dedi. Ancak soruşturmayı tamamlayan savcılık Sinan Y. hakkında
TCK’nın 155/2. maddesi uyarınca “güveni kötüye kullanmak” suçundan 7 yıla kadar
hapis cezası istemiyle iddianame hazırladı. Sinan Y.’nin yargılanmasına
önümüzdeki günlerde İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlanacak.
İkinci haber ise
ajanslardan: Tokyo Valisi Naoki Inose, bir hastane şirketinden para aldığının
ortaya çıkması üzerine Perşembe günü görevinden istifa etti. Tokyo’nun 2020
Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği hakkını kazanmasında önemli katkısı olan
valinin bir hastane yöneticisinden yarım milyon dolara yakın para aldığı iddia
edildi. Japon hükümeti, skandalın “Yaz Oyunları” hazırlıklarını
etkileyebileceği gerekçesiyle Vali Inose’a görevinden ayrılması yönünde son
günlerde baskı yapıyordu.
Televizyonda canlı yayınlanan
bir basın toplantısında, “Olimpiyat ve Engelli Olimpiyatları için hazırlıklar
ve hükümet çalışmalarını daha fazla geciktirmemeliyim,” şeklinde konuşan Inose,
yaşananlar için özür diledi. Olanları açıklamaya çalıştığını ama hastane
yöneticileriyle olan bağı ve parayı alma nedeni hakkında kamuoyundaki şüpheleri
gideremediğini itiraf eden eski vali, “Kendim için en iyi çözümün görevimden
ayrılmak olduğuna karar verdim,” ifadelerini kullandı. Kasım 2012’de Tokushukai
Şirketi’nden aldığı paranın kişisel bir borç olduğunu savunan Naoki Inose, bu
borcu geri ödediğini ve hastane zinciri sahibinin karşılığında hiçbir menfaat
sağlamadığını iddia etti. Vali asıl mesleği olan yazarlığa dönerken, Tokyo
Meclisi olayı soruşturmak için bir komite kurdu.
Her ne kadar 7 yıl
hapis istemi fazla gibi gözükse de kamu malının her kuruşu kutsal olduğu için 4,9
TL’lik suiistimal yapıldığı iddiasıyla 22 yaşındaki genç bir görevlinin
yargılanmasında sanırım bir sorun görmemeliyiz. Umarım bu genç arkadaşın “para
karşılığı ticari amaçlı geçiş yaptırmam kesinlikle söz konusu değildir” sözleri
doğru çıkar. Hak etmediği herhangi bir ceza almadan bu iş kapanır.
Tokyo Valisi’nin istifasını
ise hak, hukuk, ahlak, tutarlılık, haysiyet ve kamu yönetiminin olmazsa olmazlarından
şeffaflık ile halkın güvenini kaybetmemenin son derece önemli olduğu gelişmiş
bir ülkede, kişisel çıkar görüntüsü veren bir durum karşısında yapılması
gereken bir hareket olarak görüyoruz.
Bulunduğu küçük bir
konumu kamuya 4,9 TL zarar verecek şekilde suiistimal ettiği iddiasıyla genç
bir görevlinin 7 yıla kadar hapis cezasıyla yargılandığı Türkiye’de, hiç
tartışmasız Tokyo Valisi’nden daha önemli konumlarda bulunan bakanlar ve kamu
görevlileri ile ilgili maalesef aynı tavır alınamıyor. O genç görevlinin başına
gelenler uluslararası bağlantıları da olan büyük meblağlı yolsuzluk, usulsüzlük,
rüşvet ve kara para aklama gibi skandallara adı karışan bazı hükümet üyelerinin
ve üst düzey kamu görevlilerinin başına nedense gelmiyor.
Mesela, İran’la allengirli
finansal işlerin odağına yerleştirilen bir Türk kamu bankasının Genel Müdürü’nün
evinde ayakkabı kutuları içinde 4,5 milyon doların bulunması, herhalde 22
yaşındaki gencecik görevliye atfedilen 4,9 TL’lik zarar iddiasından daha
önemsiz değildir. Ama gelin görün ki, başta bizzat Başbakan olmak üzere ne
hükümet yetkililerinin açıklamalarında, ne de hükümete yakın medya organlarında
böyle bir hassasiyet göremiyoruz. Birileri de çıkıp, “söz konusu kamu bankasının
yürüttüğü tartışmalı uluslararası para transferleri bir yana, bu banka
üzerinden yapılan ve bir miktarı Genel Müdür’ün evinde bulunan milyonlarca
dolarlık yolsuzluk da neyin nesi?” demiyor, diyemiyor.
İllegal bazı işlerin
önünü açmak üzere bazı kamu görevlilerini tasfiye etmek karşılığında alınacak kallavi
rüşvet konusunda, polisin hukuki çerçevedeki takibine takılan bir bakan ve oğlu
arasındaki görüşmeler nedense hükümet cenahında ve hükümete iliştirilmiş
medyada yok hükmünde sayılıyor. Diğer iki bakanın yine çocukları üzerinden on
milyonlarca dolarlık rüşvet aldıklarının sayfa sayfa belgeleri yayınlanmasına
rağmen hükümet çevrelerinde ve yandaşı medyada son derece temelsiz, sakil ve yüksek
perdeden hamasi argümanlar dile getiriliyor.
Evet doğru, skandala konu
olan meblağ çok büyük. Haklısınız, uluslararası uzantıları olan bu skandal
kapsadığı aktör ve faktörleri bakımından çok sofistike. Ama şayet basite
indirgemek gerekirse tüm benzer hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve benzeri gayri
hukuki ve gayri meşru hikayelerde olduğu gibi bu skandal da özünde bir
hırsız-polis hikayesi. Durum bu kadar yalınken hırsızlıkla suçlananların ve bu hırsızları
savunanların sesinin bütün sesleri bastırmayı amaçlayacak kadar yüksek çıkması
size de şaşırtıcı gelmiyor mu?
Aktörleri oldukları rüşvet
ve yolsuzluğa dair belgeleri ortalığa saçılan etkili konumdaki isimlerin ve bu
isimlere hamilik ya da yardakçılık yapanların tarihe nasıl geçeceklerine dair
sanırım herhangi bir kaygıları bulunmuyor. Aldıkları pozisyondan utanç
duymalarından vaz geçtim, hırsız-polis denkleminde “hırsızlar”dan yana tavır
alıyor gibi bir görüntü vermekte hiç mi sorun görmüyorlar?
Görmüyor olmalılar ki,
bir de üste çıkıp “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” hesabı hırsızların peşine
düşen emniyet yetkilerini görevden alıp, bu soruşturmaları yürüten savcıları iş
yapamaz hale getirmeye çabalıyorlar. Bu ülkedeki bazı çevrelerden Tokyo Valisi’nin
geç de olsa sergilediği kadar olsun bir izzet ve onuru görmek neden bu kadar
zor? 4,9 TL’nin bile hesabının sorulmasından hepimizin mutlu olması gerekirken,
bulundukları etkin konumları on milyonlarca dolarlık haksız kazanç ve rüşvetler
için istismar eden bakanları ve bürokratları görmezden gelmeyi sahi nasıl beceriyorsunuz
ve bunları nasıl içinize sindiriyorsunuz?
English: http://www.todayszaman.com/columnist/bulent-kenes_334457_cops-vs-robbers.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder