Bu ilk dalga yolsuzluk
operasyonu sonrasında da, yargıya ve polise müdahale edilerek engellenen 2. dalga
yolsuzluk operasyonları sonrasında da hükümet, iddia edilen hırsızlıkların ve
yolsuzlukların üzerini örtmek için olup-biteni bir “uluslararası komplo” olarak
sunmaya çabaladı. Hükümet çevrelerinin dört elle sarıldığı bu komplo teorisine
göre ekonomik ve siyasal açıdan büyüyerek yükselen Türkiye’nin önünü kesmek
isteyen uluslararası güçler bir finansal darbe hazırlamışlardı. Bu dış güçler,
bazı “yerli işbirlikçileri”ni de kullanarak en büyük kamu bankalarından biri
olan Halk Bank’ı da işin içine katmış ve Türkiye’ye büyük bir darbe vurarak
güçlenmesini engellemek istemişlerdi.
Bu komplo teorisine
göre Halk Bank önemliydi, çünkü Türkiye’nin yükselen ekonomisinin finansmanını
sağlayan belli başlı bankalardan biriydi. Ve bu banka, izlediği nükleer silah
programından dolayı uluslararası yaptırımlar altında inleyerek can çekişen İran
ekonomisine ve İran devletine adeta hayat veren bir nefes borusu haline
gelmişti. Ambargo ve yaptırımlarla uluslararası siyasal sistemden olduğu gibi uluslararası
finans sisteminden de dışlanan İran uluslararası para transferinde de büyük
zorluklarla karşılaşmıştı. İşte bu noktada bazı uzmanların dikkat çektiği gibi
Halk Bank, İran’ın adeta merkez bankası gibi bir vazife görmüştü.
Yaptırımlar altındaki komşumuz
İran, zengin doğalgaz ve petrol kaynaklarının satışından elde ettiği gelirin
transferinde zora girdiği oranda Türkiye’ye muhtaç hale gelmiştir. Türkiye de
hem kendi aldığı enerjinin ödemelerini hem de üçüncü ülkelerden İran’a para ve
altın transferlerini kolaylaştıran bir mekanizma oluşturmuştur. Uluslararası para
piyasalarında yasal olarak dolaşamayan İran devletinin parası, yarı-legal bir
hüviyete bürünerek İran derin devletinin belirlediği özel kişiler üzerinden uluslararası
ticarete sokulmuştur. Bu yarı-legal ticaretin son zamanlarda daha ziyade altın ihracatı
kılıfıyla yapıldığını da hepimiz biliyoruz.
İran Türkiye üzerinden
transfer ettiği finansal kaynakların bir kısmını kendisi için kullanırken, bir
kısmını ise muhaliflere karşı verdiği savaşta katliamcı Esed rejiminin finansmanı
için kullanmıştır. Yani Türkiye hükümeti, bir taraftan Suriye’de Esed karşıtı
ve muhalif yanlısı bir siyaset izliyormuş görüntüsü verirken, aslında Esed’in
katliamlarda kullandığı silahların alımında harcadığı paraların İran’a
transferine aracılık etmek gibi çelişkili bir duruma düşmüştür. Bu çelişkili
durumun inandırıcı bir izaha ihtiyacı vardır.
Öte yandan, 17 Aralık’ta
ortaya çıkan yolsuzluk/rüşvet skandalının baş aktörü durumundaki Reza Zarrab, uluslararası
finansal yaptırımlar altında olduğu dönemde İran devletinin araçsallaştırıp
aktörleştirerek para transferlerinde kullandığı 40’a yakın şahıstan sadece
biridir. Zaten Zarrab da basına yansıya ifadelerinde para transferi ve altın
ihracatı ile uğraşan pek çok isimden sadece biri olduğunu ifade etmiştir. Derin
İran’ın adamı olduğu izlenimi veren Zarrab gibi isimler ise, belli ki
kendilerini garanti altına almak ve yarı-legal bu faaliyetlerinin herhangi bir engellemeyle
karşılaşmasını önlemek için etkili çevrelere ve isimlere nüfuz etmeye
çalışmışlardır. Bu amaçla, artık kim olduklarını herkesin bildiği söz konusu
çevreleri son ana kadar tıkır tıkır işleyen bir networkun parçası haline
getirmeye çaba harcamışlardır. Bu noktada, yakalandığı zaman henüz 29 yaşında
olan Zarrab’ın, yabancı kökenli olmasına ve bu genç yaşına rağmen Başbakanın ve
Başbakan yakınlarının ve pek çok bakanın bulunduğu protokollere girme
başarısını bir yerlere not etmek gerekir.
Bu arada, tabii şunu da
unutmamak gerekir ki, şu ana kadar yolsuzluk operasyonları kapsamında ortaya
çıkan isimler ve ilişkiler sadece ve sadece Reza Zarrab’ın, altın ihracatı ve
para transferi yaparken oluşturduğu ilişkiler networkundan ibaret. Üstelik Zarrab’ın
İran parasını kullanmak suretiyle doğrudan ya da dolaylı rüşvet vererek
oluşturduğu tüm ilişkilerinin ortaya çıkanlardan ibaret olup olmadığını ise henüz
bilmiyoruz. Daha kötüsü İran’ın bu türden yarı-legal para transferlerinde
kullandığı Zarrab gibi muhtemel diğer isimlerin kim olduklarını da, bu
isimlerin hükümet ve bürokraside ne tür ilişkilere sahip olduklarını da yine bilmiyoruz.
Gelelim uluslararası komplo
kısmına. Malumunuz İran’da 14 Haziran günü cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı.
Rejimin müsaade ettiği birkaç adaydan biri olan Hasan Ruhani cumhurbaşkanı
seçildi. Ruhani’nin göreve resmen başladığı Ağustos ayından itibaren ise İran, nükleer
müzakerelere yeniden başlamak ve uluslararası sisteme geri dönmek için müthiş
bir isteklilik sergiledi. “Sempati taarruzu” olarak tanımlanan bu girişimden çok
önemli sonuçlar almayı başardı. Yakın zamana kadar uluslararası yaptırımlar
altında inleyen İran üzerindeki siyasi, diplomatik, ekonomik, ticari ve
finansal baskılar hafifledi. İran’ın Türkiye üzerinden yarı-legal doğrudan ya
da dolaylı para transferlerine ihtiyacı neredeyse kalmadı. İran uluslararası sistemle
arasını düzelttiği gibi uluslararası finansal sisteme de geri dönüş yapmaya
başladı.
İşte bu yüzden diyorum
ki, olup-biteni illa uluslararası bir komplo ile açıklamak zorundaysak, bu
komplonun arakasındaki dış gücün bir başka ülke ya da ülkeler grubu olmasındansa
bu doğu komşumuzun olması ihtimali çok daha güçlüdür. Genel Müdürü’nün aldığı
iddia edilen rüşvetlerden dolayı Halk Bank’ın da adının karıştığı
yolsuzluk-rüşvet skandalının tam da böyle biz zamanda ortaya çıkmasını
açıklayacak akla en yatkın komplo teorileri İran’ı es geçerek asla formülize
edilemez.
Öte yandan, şayet
Başbakan’ın ve hükümet çevrelerinin büyük bir iştihayla iddia ettiği gibi bu “komplo”nun
arkasında Batılı güçler olmuş olsa idi, herhalde bu komployu İran’ın yeniden uluslararası
sistemle barıştığı bir dönemde değil, İran’a en büyük darbeyi vuracakları
yaptırımların zirvede olduğu dönemde gerçekleştirmeleri gerekmez miydi? Oysa yaşananlar
net olarak şu: Yoğun yaptırımlar altındaki İran, ekonomik açıdan son derece sıkıntılı
bir döneminde bazı kişileri araçsallaştırarak finansal ihtiyaçlarını yarı-legal
yöntemlerle karşılamakta kullandı. Bugün ise Batı ile yaşadığı nükleer krizde
yumuşama sağlanıp, ambargolar/yaptırımlar hafiflemeye başlayınca söz konusu bu
maşalarını devre dışı bırakıyor. Bunu yaparken de maşalarından rüşvet alan siyasileri
ve bürokratları deşifre ederek bölgesel ve tarihi rakibi olan Türkiye’ye büyük
bir darbe indiriyor.
Tabi yaşananları başka
türlü okumak da mümkün: İran, Başbakan’ın ifadesiyle “hayırsever” aktörleri
aracılığıyla oluşturduğu çıkar networkuna Türkiye’nin en etkili isimlerini de
dahil etmek suretiyle yolsuzluk soruşturmalarının derinleşmesini önlemeyi ve
kendi aktörlerinin geleceğini güvence altına almayı hesaplamış da olabilir. AKP
hükümetinin kendisini temize çıkarma ve bakanlarını kurtarma çabaları sayesinde
İran’ın finans ve nüfuz ajanlarının da mecburi olarak kurtarılmak zorunda
kalacağı planlanmış olabilir.
Doğrusu İran’ın bu hesap
ve planlarının tuttuğunu şimdiden söyleyebiliriz. Neticede hükümet, bütün
kamuoyunun ve dünyanın gözleri önünde yolsuzluk-rüşvet soruşturmalarını akamete
uğratmak ve yolsuzlukların üzerini örtmek için akıl almaz işlere imza atmak
zorunda kalıyor. Yüzlerce polis müdürünü görevden alırken, her düzeyde müdahale
ederek yargıyı iş yapamaz hale getirmeye çalışıyor. AKP Hükümeti ile kedinin
fareyle oynadığı gibi oynayan İran’ın iyice tuzağına düşen yetkililer, içine
düştükleri pislikten, sadece görevini yapan polislere, savcılara ve masum
insanlara çaresizlik içerisinde bulaştırmaya çalışarak kurtulmaya çalışıyorlar.
Unutmayalım ki, Türkiye’deki
yolsuzluk operasyonlarına paralel olarak İran yönetimi de düne kadar kullandığı
Zarrab ve patronu Babek Zencani gibi isimler ve faaliyetleri hakkında kapsamlı
bir soruşturma yürütüyor. Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yaptırımlardan haksız kazanç
sağladığı iddiasıyla soruşturulmasını istediği “imtiyazlı” isimler arasında bu
tür isimler de bulunuyor.
Türkiye belli ki Tahran’ın
çıkarları açısından çok verimli olan İran’ın çok katmanlı ve sofistike bir uluslararası
komplosunun hedefi olmuştur. Allah aşkına şu garabete bakar mısınız? Uluslararası
sistemde en sıkışık olduğu dönemde Türkiye’yi kullanarak rahatlayan İran, aynı
zamanda Türk hükümetinin düşman olarak gördüğü Esed rejimini Türkiye sayesinde
elde ettiği mali kaynaklarla desteklemeyi sürdürebilmiştir. Yani hükümetimiz akıl
almaz bir şekilde ve bilerek ya da bilmeyerek, Esed’in katliamlarında
kullandığı silah ve bombaların finansmanının en büyük yardımcısı olmuştur.
Üstü örtülmeye çalışılan
yolsuzluklara yönelik operasyonlarda illa “uluslararası komplo” arayanlara bu
da bizim küçük bir hizmetimiz olsun. Mademki uluslararası komplo teorilerine
bayılıyorsunuz, alın size dört başı mamur bir uluslararası komplo teorisi…
Bülent abi analiz süper,keşke bunu anlayabilecek kahtı ricalimiz olsa
YanıtlaSil(kahtı rical = adam kıtlığı)
Silsn yorumcu doğru kullanalım lütfen
Kahti rical: adam kitligi demektir. Son gunlerde ayan beyan gordugumuz gibi... devlet ricali demek lazim sanki. Selamlar..
SilKomplo arayanlar bu yazıyı okusun.
YanıtlaSilKomplo teorisi mi?
YanıtlaSilYoksa komplonun taa kendisi mi?
Doğrular çok güzel anlatılmış..Allah gözü olupta görmeyenlerin ufuklarını tez zamanda açsın ..Hükümet de mazlumun ahını tez zamanda almayı bırakır inşallah..
YanıtlaSilHELAL OLSUN AĞABEYLERİMİZİN KALİTESİ ORTADA..ALLAH RAZI OLSUN OLAYI NET ŞEKİLDE ÖZETLEMİŞ
YanıtlaSilAdamlar ve kadınlar kendi gazetelerinin haberlerini, manşetlerini okumuyorlar ki lütfedip sizin analizinizi okusunlar.
YanıtlaSilbence herşeyi açıklıyor ama sadece düğmeye basan karışık
YanıtlaSilSaçma. Olay polise yapılan bir ihbar sonrası patlamamış ki, savcı 2 yıldır takip ediyormuş. Planlı bir çalışma ve içinde abd, ing ve alm var. David Cohen'in son Türkiye ziyaretini ve Riccardione'un gizli-açık görüşmelerini araştırın. Ve aslında herşey T.Erdoğan'ın son abd ziyaretinden sonra başladı (ne istediler de kabul etmediyse artık).
YanıtlaSilDavid Cohen'in ziyareti aylar öncesinden vardı... Sadece yandaş medya gizem katarak komploya alet etmeye çalıştı adamı...
SilBU SESİ HERKES DUYMALI
YanıtlaSilDUYUR YARABBİ...
DOYUR YARABBİ...
Allah devletimizin, başbakanımızın ve tüm inananların yar ve yardımcısı olsun. Rabbim gönüllerimize sevgi doldursun.mollalar irana diyenler suç ortağıdır bu aptal tartışmanın..
YanıtlaSilO banka müdürlerini ve NASA'daki ADEM'i okutmak için ne çook vergiler bedeller ödedim
Ünal Okur(işçi)
Çankaya Belediye
a. Adayı
İnşallah Ülke olarak bu işin bedelini ağır ödemeyiz... kaleminize sağlık
YanıtlaSilMantuklu, gayet de mantuklu tam da düşündüğümüz gibi... Şahtılar, şahbaz oldular. Hakikaten 1 taşla kaç kuş vurulmuş oldu böylece. Demek ki neymiş, ya komplo yaparsın, ya da komploları izlersinmiş :((((
YanıtlaSilTeşekkürler
YanıtlaSilTeşekkürler
YanıtlaSilTeşekkürler
YanıtlaSilsende komlocusun varsayımcı medyacı
YanıtlaSiliyide iran la türkiye arasındaki bu ticari ilişki illegal bir durum değilki. iranın petrol ithal edebildiyi 20 küsür ülkeden biriyiz ve bu ithalat bm oluruyla oluşturulmuş bir sistem petrol bedelini iran ithal ettiği ülkenin yerel bankasında tutup bu para karşılığında mal satın alabiliyor. bu durumu illegal sayan amerikan finans sistemi kıyamette onun üzerinden koparılıyor.bir de haydar'a haydar demeği başaramıyoruz eskiden haydar paşa şimdi oldu haydo haydo...
YanıtlaSilAKLINA FİKRİNE YÜREĞİNE SAĞLIK.ALLAH SİZLERİ EKSİK ETMESİN.
YanıtlaSilMukemmel bır yazı akp lılerın okuyp utanması lazım ama nerdeee!
YanıtlaSilBir ara bizim milli istihbarat servisi bu işin neresinde onuda yazsanız bakanlarin cocuk larının tutuklanacagini bilmiyorlardi demek fazla aymazlık olmazmi yoksa komplonun bir parçasi mi alin size baska bir komplo acem ışi bir taşla iki kuş
YanıtlaSilezber aynı ezber: İran. Bir şey eksik kalmış Hakan Fidana sallamayı unutmuşsun. ya bir kerede İsrail, ABD aleyhine bişi yazında adam sansınlar sizi
YanıtlaSilEn acisi da iran ile aramiz bal serbet degil demek icin 3. Kopruye verdikleri isim. Hep iki yuzlu politikalar... suriyeyi para icin satmalar... goruntu de esed devirmece oynamalar...
YanıtlaSilallah sonumuzu hayreyley
YanıtlaSilallah sonumuzu hayreyley
YanıtlaSilALLAH SONUMUZU HAYREYLEYE
YanıtlaSilALLAH SONUMUZU HAYREYLEYE
YanıtlaSilSayın Keneş, bu yazdıklarına gerçekten inanıyor musun? Eğer inanıyorsan Araf suresinin 179. ayeti kerimesine muhatapsın demektedir. Yok eğer inanmadığın halde böyle yazdıysan Allah seni ıslah etsin.
YanıtlaSilAraf:179 "Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir."
Ey kafir ve müşriklerden başka dostu olmayan cemaat, Allah şu gözlerinizi açsın artık. amin amin amin...
YanıtlaSilBu yazıyı başka bir yerde okudum. Sonra kaynağının burası olduğunu gördüm. İlk başta dedim bu yazıyı kaleme alan kesin cemaatten birisidir. Nedenmi işin içine İranı getirdi soktu. Ben hala anlamış değilim cemaat neden bu kadar İrana düşman. Lütfen bize de anlatın da bizde düşman olalım. Ben İranın çok dost bir ülke olduğunu zannetmiyorum. Ama İsrail ve ABD den belki daha güzel bir dosttur.
YanıtlaSilGelelim diğer konuya. Eğer İran bu para ile esadı besliyorsa Tayyip Erdoğan bunu bilmeyecek kadar bilgisiz olamaz ve engeller.
iran operasyon yapıp akp yi zor durumda bırakıyormuş.e yahu operasyonu yapan sizsiniz ne alaka yani şimdi
YanıtlaSil